27 Ara 2006

SON TAVŞAN

SON TAVŞAN

Önümüzdeki tepeyi tırmanmakta olan tavşanı tüfeğin üzerinden seyrettim. Kulaklarının arkasındaki ve sırtındaki siyaha çalan tüyleri koşusunda daha bir güzel görünüyordu. Uzaktan kalkmıştı. Atsam belki de şans eseri vurulacaktı. Ama daha büyük bir ihtimalle de bir kaç saçma yiyerek yoluna devam edecek ve bu bir kaç saçma hayvana acı çektirmekten başka bir işe yaramayacaktı. Tüfeği yüzümden indirdim.

Tepeleri kaplayan bodur ağaçların alt dalları birer kuru çubuk halindeydi. Yetişme fırsatı bulabilen çam ağaçları telgraf direği gibi kalmışlardı. Yerde ot namına bir şey yoktu. Her yer koyun, keçi ve sığır sürülerinin günde iki kere üzerinden geçtiği çamurlu patikalarla doluydu. Köye yakın yerlerde ağaç da kalmamıştı, çalı da... O son kalan tavşan da ne yer, ne içer bilmiyorduk.

Boş yere dolandığımız dağın etrafından tekrar aynı yere geri döndüğümüzde tavşan bir kere daha kalktı. Tüfeği yine refleksle omuzlamış, ancak zaten uzaktan kalkan kurnaz tavşanın bir anda gözden kaybolmasıyla tekrar indirmiştim. Biraz da bu kahraman tavşana silah atmak içimden gelmemişti.

--

Uzaktan çok çekici gelen meşeliklere geldiğimizde içim kıpır kıpırdı. Burada hem keklik, hem de tavşan olmalıydı. Yerdeki eşelemelere bakılırsa domuz bile mevcuttu. Uzaktan kışın büründüğü pas rengiyle muhteşem görünen meşe ormanı, yanına varınca üzüntüsünü hemen belli etti. Meşe korularının arasına önce hain bir bıçak gibi giren ekin tarlaları, her geçen sene kenarlarındaki bir sıra meşe ağacını kurban alarak hükümranlık alanlarını artırıyordu.

Anadolu köylüsü önce kendi köyünün etrafındaki erişebildiği yerleri dağ taş demeden tarlaya çevirmiş, ormanı çöle döndürmüş, şimdi de traktörünün sağladığı teknolojik imkanları kullanarak uzaktaki doğal yapıyı bozmakla uğraşmaktaydı. Kekliğin, tavşanın, ardıç kuşlarının kaybettiği yaşam alanları, olan bitenden haberi olmayan şehirdeki insanların "kepekli ekmek" ihtiyacını gidermek için tarla haline geliyordu.

Meşeliklerde ne bir keklik vardı, ne de bir tavşan... Yine o Anadolu köylüsü her kar yağdığında peşine düştüğü tavşanların, su başında vurduğu, küçücük yumurtasına tamah ettiği kekliğin kökünü kazımıştı. Geceleri dağlarda gezen projektörler, yaban hayatının sonunun başlangıcını ilan ediyordu.

Mehmet Ekizoğlu

Hiç yorum yok: