6 Ağu 2008

AVCILIK AHLAKİ Mİ SORUSU

Son zamanlarda Batı ülkelerinde olduğu gibi, ülkemizde de avcılık karşıtlarının avcılığa karşı olan söylemleri daha yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Avcılar da artık elleri kalem ve klavye tuttuğu için hemen cevapları yetiştiriyorlar. Bu bireysel eleştiriler olsun veya kurumsal olsun değişmiyor, hemen yayın organlarında veya web sayfalarında ardı ardına yanıtlar gecikmiyor.

Tartışma genelde fevri bir sözle başlıyor, bir ara taraflar birbirini dinliyor gibi gözükse de kısa sürede karşılıklı ithamlarla seviye düşüyor, sinirler geriliyor ve bırakın mutabakatı, terbiye sınırları dahilinde tartışmaya son verilebilirse şanslı olunduğu düşünülüyor. Avcılarla avcılığı sevmeyenler arasında hiç bitmeyecekmiş gibi görünen bu kavgada yanlış giden birşeyler var.

Tartışmada samimiyetsizlik

Bir avcı olarak ne kadar tarafsız olabilirim bilmiyorum, ancak tartışmalarda her iki tarafta da görebildiğim samimiyetsizlikler giderek perçinleniyor. Hem eleştirilerde, hem de eleştirilere yanıtlarda görülen çarpıklıklar var.

Öncelikle tarafların birbirlerini kabul etmediği ve birbirlerine şüphe ile yaklaştığı görülmektedir. Öne sürülen fikirler, verilen bilgiler hep bir dudak bükülmesiyle karşılanmaktadır.

Avcılık karşıtlarının düştükleri hata

Avcılığı sevmeyenlerin büyük bir çoğunluğunun doğayı sevdiği ve genelde yaban hayvanlarını izlemekten hoşlandığı anlaşılmaktadır. Avcılık karşıtları yaban hayvanlarının avcılar tarafından öldürülmesini istememektedirler. Avcı karşıtları yaban hayvanlarının birbirini öldürmesine, eski devirlerdeki avcı insanın avlanmasına veya çağdaş devirlerde eski düzeni sürdüren kabilelerin yaşamak için avlanmasına karşı değillerdir. Hayvanların zevk için, kişisel tatmin amacıyla öldürülmesine karşıdırlar. Yaban hayvanlarının genelde bir azalma içinde olduğunu ve insanın öldürmek yerine onları koruması gerektiğine inanmaktadırlar.Öte yandan, özünde öldürme eylemi olan avcılığın ahlaki boyutunu yargılayan avcı karşıtları, tüm avcılığın yasaklanmasını istemektedirler. Avcılığı anlayamayan, onu tamamen dışlayan bu görüşler, esnekliğe kapalıdır. Hayatta kalmak icin yapilan oldurmeler "iyi" oldugu dusunuldugunde, salt oldurme olayinin degerlendirilmesinin oznel sartlara takili kalmis olmasi avcilik karsitlarinin elestiri sistematigini aslinda zayiflatan bir unsur olarak karsimiza cikmaktadir. Avcilik karsitlari kendi tutarliliklarini hic bir zaman test etmemektedirler.

Karşıdaki görüşleri dinlemeye ve sebep aramaya tahammül bile edememektedir. Karşı tarafın kişisel, bireye özgü sebeplerini, düşünüş ve hareket tarzını merak bile etmeden "ahlaksız", "vicdansız", "katil" gibi öznel suçlamalarla konuya girmektedir.

Bu davranış tarzı önyargılı, tahammülsüz ve tartışmaya kapalıdır. Buradan hareket edilerek ne toplum için ne de yaban hayatı için pozitif sonuçlar çıkarmak mümkün değildir. Anlayışsız bir bakış açısı ancak yeni düşmanlar edinilmesine yarar.

Avcılar dürüst mü?

Peki avcılar cephesinde durum nedir? Avcılar kendilerine yöneltilen eleştirilere yıllardır aynı klasik yanıtları ile yanıt vermektedirler. Bu yanıtlar artık kalıplaşmıştır: Öncelikle karşı tarafı itham etmekle başlanır. Karşı tarafı tanımadan "masa başı çevrecisi" "AB fonlarını yemek için çevreci görünen kişi" "sokak köpeği hayvanseveri" sıfatları yakıştırılarak avcılık karşıtları baştan ahlaki yönden rencide edilir. Daha sonra karşı tarafın "et yiyip yemediği, peki o hayvanların öldürülmesine neden bir şey denilmediği" sorgulamasına girişilir. Hele bir de karşı taraf sofrasında et, balık vs. bulunduran biriyse...

Ondan sonra avcılığın yaban hayatı populasyonunu etkilemeyen bir uğraş olduğu, aslında yırtıcıların olmadığı ortamda avcılara ihtiyaç olduğu, zira hayvanların bir süre sonra kendi kendini yok edeceği, avcılığın bu anlamda bir "hasat" olduğu izaha kalkışılır.


Avcılığın gayet bilimsel ve mühendislik düzeyinde yönetildiği ABD ve Avrupa ülkelerinden istatistiklerle örnekler verilerek avcılıkla nasıl av hayvanı sayısının artırıldığı, avcıların sisteme ne kadar para verdikleri ispat edilir. Karşı tarafın doğaya bu anlamda kaç para verdiği de hemen sorulur. Nedense bu örneklerde ülkemiz av yönetimi hiç yer almaz, ancak iddia sahipleri neredeyse tüm avlarını Türkiye'de yapmaktadırlar. Eğer savları bu "bilimsel yönetim" ilkesine dayanıyorsa avcılık yapmamaları gerekmektedir.

Bunun ardından avcılığın sanayiye yaptığı katkılar, istihdama etkileri, yapılan harcamaların yöresel ekonomiye katkıları söz konusu edilir. Hatta avcıların yurt savunmasındaki muhtemel yararları bile gündeme gelecektir.

En son da doğaya salınan kuşlar, kışın yapılan yemleme çalışmaları sıralanacaktır. Henüz ülkemizde yaban hayatına ayırılan habitat olmadığı için bu konuda avcıların söyleyebileceği başka bir şey yoktur. Kendileri dışında, sulama kuruluşlarını, köylüleri, kimyasal ilaç kullanan çiftçileri suçlayarak hedef saptırmak da diğer bir yöntemdir. Savunuculara gore, avcıları eleştirmek için öncelikle bu sorunlara karşı bir şeyler yapmış olmak gerekmektedir.

Soru neydi?Avcılığı savunanların düştükleri en önemli yanlış, sorulan soruyu veya yöneltilen eleştiriyi anlamazlıktan gelmeleridir. Avcılık karşıtlarının en önemli eleştirisi "avlanmak amacıyla yaban hayvanının hayatına son vermenin ahlaklılığı" konusudur. Avcılığın ekonomik veya teknik geçerliliği sözkonusu değildir. Esasen avcılar da "ekonomiye katkı olsun" veya "yaban hayvanlarının populasyonu sağlıklı bir düzeyde seyretsin" amaçlarıyla ava çıkmazlar. Avcılar burada "neden öldürüyorsun" sorusunun cevabından bilerek veya bilmeyerek kaçınmakta ve kolay yolu seçerek, ancak Bakanlık yetkililerinin "avcılık yaban hayatı yönetiminde kabul edilebilir ve etkin bir yöntem midir" sorusuna cevap olarak verilebilecek istatistiki raporlara sığınmaktadırlar.

Yine daha önce de değinildiği gibi, avcılarımızın bir başka çelişkisi de, avcılığı meşru göstermek için dayandıkları "teknik data" ve "av ve yaban hayatı yönetimi" argümanlarının ülkemizde değil, diğer ülkelerde geçerli olmasıdır. Ülkemizde yeni yeni kurulmaya çalışılan, ancak bu işten anlayan herkesin olmadığını görebileceği bu unsurlara dayanılarak ancak ve ancak avcılığın tümden terkedilmesi gerektiği açıktır. Bu çelişki avcılık karşıtlarının konuya ilgisizlikleri ve bilgi edinmeye bile tahammülleri olmaması nedeniyle dikkatlerini çekmemektedir.Doğaya salınan kuşlar, kışın yapılan yemlemeler "avcıların hayvan sevgisini" ispata yeterli birer delil midir bilemiyorum, ancak daha sonra öldürmek için hayvan beslemenin, avcı karşıtlarının sorularına pek yanıt olamadığı kesindir.

Ortak zemin

Avcı karşıtları "Neden avlanıyorsunuz" sorusunu, önyargı olmadan, dinlemeye hazır kulaklarla sormalıdır. Avcılığa karşı olduğunu belirten doğaseverler, kötü örnek olan bazı avcılara mı, yoksa tüm avcılık kavramına mı karşı oldukları üzerinde düşünmelidirler. Bu bakımdan, genel kabul edilebilir ahlak ve yasalar dışında yapılan "hayvan öldürmeleri" konusunda tüm avcılığı sorumlu tutmamalıdırlar.

Avcılar da içlerindeki çürük yumurtaları "eli tüfekli" veya -Ingilizce "poacher" yani kacak avci deyiminin belki de kulaga geldigi gibi cevrilmesiyle - "bohcaci" nitelendirmesiyle yok sayarak sorunun çözümünü sürekli ertelemeyi bırakmalıdırlar. Avcıların kimi zaman kendilerinin de "eli tüfekli" tanımına girebileceği, hiç olmazsa kendi kendine itiraf edilmelidir. Bu konudaki felsefi argümanların dayandırıldığı Aldo Leopold bile avcılığı tümüyle ve ne olursa olsun yaklasimiyla onaylar görünmemektedir. Hatta Leopold'e göre bazı avcılık şekillerinin ahlaki çöküntüye yol açabilmesi riski de vardır.

Avcılar safındaki dürüstlük ihtiyacı, saptırıcı argümanlarla geçiştirilmemeli ve avcılar "yasalar ötesindeki kişisel etik" kavramını düşünmeye başlamalıdır. Avcılığın devam ettirilebilmesi için "amansız savunma", "karşı saldırı", "başkasının başarısından yararlanma" tekniklerini bırakmalı ve diğer doğaseverlerle asgari müşterekleri bulmaya çalışmalıyız. Bir "yarış" haline gelen bu "okul münazarası" terkedilerek gerçek kazananın yaban hayatı olmasını temine çalışmalıyız. Avcılığı hoş görmeyen kesimden de bu yönde tavır değişikliği bekliyoruz.

Mehmet Ekizoğlu