Gökyüzünde bulutlar belirmeye başlamıştı. Akşam yağmur yağacağa benziyordu. Ufuk kararmış, güneş ormanı erken terketmeye hazırlanıyordu. Kuşlar ağaçlarda alt dallara inmişlerdi bile...
Uzaktan gök gürledi.Geyik bu sene ikinci çatalı çıkan boynuzlarının dallara takılmasından çok hoşlanıyordu. Zemini yağmurlardan çamur olmuş ormanda gezinirken eğilmiş dalların altından geçmesini seviyordu. Önündeki patikaya bir girip bir çıkarak ilerledi. Patikanın kenarlarında hala yeşil kalmış dal uçlarını yemeye başladı. Yaprakların çoğu sararmış, bir kısmı da dökülmüştü.
Bu zor günlerin habercisi olan güz mevsimiydi. Geyik yeterince kilo almıstı. Kış için gereken yağ vardı vücudunda... Ormanda kış çok da zor geçmezdi. Kayaların altında her zaman yeşil kalan yosunlar ve küçük otlar bulunurdu. Genç fidanların kabukları da günlük kış yemeklerindendi. Bütün ormanın yeşereceği o güzel bahar günlerine kadar bunlar geyiğin karnını doyurmasına yardımcı olurdu.
Gök bir daha gürledi, bu sefer daha yakındı. Küçük damlalar geyiğin gözüne ve burnuna vurmaya başladı. Geyik ıslanmaktan rahatsız olmuşa benzemiyordu. Yağmur hızlanıyordu. Geyik düşen yaprakların kapattığı patikada yavaşça ilerlemeye başladı. Karnı daha doymamıştı. Bu yağmurda düşmanlarının ormanda gezmeyeceğini biliyordu.
Biraz daha cesur davranabilirdi. Patikanın sonunda bir açıklık görünüyordu. Geyik bu acıklığın sonunda ne oldugunu iyi biliyordu. Burası onu her zaman korkutan, ama bir o kadar da çekici gelen mısır tarlasıydı. Yağmurla birlikte güzel bir toprak kokusu ve mısırların nemli kokusu geyiğin burnuna geldi. Tarlanın diğer ucunda da insanların yaşadığı bir ev görünüyordu. Kırmızı çatısı ve etrafındaki çitlerle geyiğe her zaman çok farklı ve ürkütücü görünmüştü. Bu gün acaba biraz mısırlardan dişleyecek cesareti toplayabilir miydi?
Geyik ürkek ürkek bir iki adım attı, başını ileri uzatarak havayı kokladı. Nemli toprak ve mısır kokusundan baska bir koku alamadı. Yağmur kokuları gizliyordu. Bu geyiği cesaretlendirmişti. Tarlanın kenarına yaklaştı. Artık kurumuş ve yer yer kırılmış mısırlara baktı uzun uzun... Çevresini dinledi. Yağmurun mısır yapraklarına tıpır tıpır vuruşundan başka ses yoktu. Mısırların altlarında kalmış küçük bir koçanı dişledi, kurumamıştı bu koçan... Zevkle çiğnedi. Ağzını mısır taneleri ile yağmur suyu doldurdu. Keyifle başını salladı. Boynuzlarının değdiği mısırlar çatırtı çıkararak sallandı. Kendi çıkardığı sesten kendisi ürktü geyik... Çiğnemeyi keserek tekrar kulak kabarttı.
Sessizlik geri dönmeye hazır bacaklarına tekrar güven verdi. Hava kararmıştı, artık gölgeler konuşuyordu.Bir büyükçe koçana daha uzandı. Koçanı rahat yiyebilmek için bir kaç adım attı. Şimdi boynu ve başı tarlanın içerisindeydi. Yine de içinde bir korku vardı. Kütür kütür mısırı yerken bacakları titriyordu.
Dannn!!
Silah sesiyle tüm kuşlar ağaçlardan havalandılar. Geyik karnında müthiş bir şokla havaya sıçradı. Yere düşmesiyle kalkması bir oldu. Tüm gücünü bacaklarına verdi, ormana doğru sıçradı. Karnındaki şok dayanılmaz bir acıya dönüşmüştü. Yatağına doğru var güçüyle koşarken geriden yine bir patlama sesi duydu.
Dannn!
Geyik ormanda koşarken bütün seslerin yavaş yavaş kesildiğini hissetti. Yağmur dinmişti. Karnı iyice ağırlaşmıştı. Sanki vücudu yere sarkıyordu. Bacaklarındakı bitmez sandığı güç yavaş yavaş kesiliyordu. Bir sık çalılığın dibinde eskiden yattığı bir yeri farketti. Çalıları zorlukla aşarak otların hala yatık olduğu yere ulaştı. Kendini yere attı.
Ormanın derinliklerinden köpek sesleri gelmeye başlamıştı. Kalkması gerekiyordu. Diğer yandan karnındaki ağrı bütün vücudunu sarmış, başını bile kaldıramayacak duruma gelmişti. Karnından boynuna doğru siyah bir sıvı akıyordu. Gözlerini kıstı geyik...
Ağzında hala mısır taneleri vardı.Artık ayaklarını hissetmeyen geyik boynunu ileri uzatmış yatıyordu. Gökyüzü açılıyordu. Bulutların arasından ayışığı çarptı geyiğin gözüne.. Ay geyiğe gülümsüyor, "bırak kendini" diyordu. Geyiğin zaten tutacak hali kalmamıştı. Ağaçların karanlık gölgelerine baktı. Rüzgar ıslak ormanın tüm güzel kokularını geyiğin burnuna ulaştırdı. Başını yana düşürdü, boynuzuna dayandı.
Gözlerini açık tutmak için büyük bir çaba gösteriyordu. Artık acı hissetmiyordu. Sadece bir halsizlik vardı. Sanki bütün vücudundan yavaş yavaş canı çekiliyordu. Sürmeli gözlerini tekrar ağaçlarda gezdirdi geyik... Dünyaya veda etmekte olduğunu biliyordu. Bir daha göremeyeceği otluklara, sabahları erken su içtiği küçük dereye, dişi geyiklerin kokusunu aradığı tepeye veda etti.
Kapattı gözlerini geyik...
Mehmet Ekizoğlu
27 Ara 2006
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder