27 Ara 2006

ÖRDEK


ÖRDEK

Hafiften kar atıştırmaya başladı. Avcı, kasıklarına kadar uzananan çizmesinin içindeki ayaklarının hareketsizlikten ve soğuktan sızlamaya başladığını farketti. Gün doğmak üzereydi. "Biraz daha sabır" dedi kendi kendine... Elindeki tüfeği bir buz parçası gibi eline yapışıyordu. Girdiği sazlardan yapılmış gümede yalnızdı.

Suların üzerinde beyaz bir yansıma belirdi yavaş yavaş... Ortalık griye çalan bir aydınlığa yüz tuttu. Uzaktaki ördek sesleri esen sert rüzgarla artıyordu. Birden arkasından gelen bir kanat sesiyle sıçradı. Beklediği adanın diğer kıyısından ördekler birden üzerinde belirdi. Hemen tüfeğini omuzlamasıyla alayın ortasındaki iri ördeğe nişan alması bir oldu. Tetiğe dokunur dokunmaz ördeğin kanatları hareketsizleşti. Başı kırılmış gibi eğilerek gürültüyle yarı buzlu suya düştü. Diğer ördekler telaşla kanat çırparak oradan uzaklaştılar.

Avcı rüzgarla dalgalanmaya başlayan buzlu suyun ördeği yanına getirmesini bekledi. Yakınlaşınca uzandı, aldı. Bu iri bir yeşilbaştı. Kanatlarını açtı, saçmaları kanatlarının altından ve göğsünden almıştı. Tüylerindeki sular yavaşça süzülüyordu. Yeşilbaş ölü olmasına rağmen güler gibi bakıyordu. Gözlerinin feri henüz gitmemişti. Gözünün yanından bir damla kan süzüldü.

Avcı ördeği gerideki file torbasına attı. Gözlerini yeniden ufka dikti. Karısının sözlerini hatırladı. "Bir yeni yılın ilk günü de ava gitme be adam!" Avcı karısının bu sitemine gülmüş ve hiçbir şey dememişti. Gidecekti. Belki de karısı haklıydı. Her yeni yılda bir günlük tatili fırsat bilerek ava giderdi. Çocuklarını düşündü. Şimdi sıcak yataklarında mışıl mışıl uyuyor olmalıydılar. "Varınca onları uyandırır ve bir güzel oynarım" diye düşündü.

Kar taneleri yüzüne vuruyor ve anında su olup çenesinden akıyordu. Ördekler yavaş yavaş çoğalmaya başlamıştı. Değişik renklerde, farklı büyüklüklerde ördekler gökyüzünde akın akın gelmeye başlamıştı. Avcı tüfeğini çalıştırıyor ve seri hareketlerle fişek değiştiriyordu. Gelen ördekler tüfek sesini duymuyor gibiydiler.

Üzerine doğru gelen küçük çamurcun ördeklerinden oluşan bir alaya tüfeğini boşalttı. Bu alaydan düşen ördekler artık tamamen buz tutan suya düşüp kaydılar. Her biri ayrı yerlerdeydi. Kanatlarının altındaki beyaz tüyleri gökyüzünü görüyordu. Avcı gülümsedi..

Güneş ışıklarını kararan bulutların arkasından da olsa yetiştirmeye çalışıyordu artık... Kolları yoruldu ateş etmekten. Fişeği de bitmek üzereydi. Yine de ava devam ediyor; sanki bir daha gelmeyecekmiş gibi hırsla ördeklere saçma yağdırıyordu.

Kar durmuş ve keskin bir soğuk başlamıştı. Avcı dönüş yolundan korkmaya başladı. Acaba yollar tıkanmış mıydı? Şimdi evde olsa hava ve yol durumunu TV ekranından izlerdi, bir yandan sıcak çayını içerken... Çayı hatırlayınca acıktığını hissetti. Cebindeki çikolatadan kalan parçaları yemeye çalıştı. Çeneleri ona ihanet eder gibi çalışmıyordu sanki. Beresini düzeltti. Eli kardan ıslandı. Yüzüne dokundu. Sanki buz tutmak üzereydi. Ayaklarının sızlaması kesilmişti. Kollarında bir yumuşama ve uyuşukluk hissediyordu. Tüfeğini indirdi. Gitmesi gerektiğini düşündü, yeterince av yapmıştı. Daha buzu kırarak ördekleri toplayacaktı.

Geri dönmek istedi. Ayakları onu geri çekti. Yere düştü. Bir daha kalktı, zorlukla hareket ediyordu. Elleriyle dizlerini tutup ilerlemeye çalıştı. Bir daha denedi. Ayakları sanki betona saplanmış gibi ağırlaşmıştı.

Dizlerinin üstüne çöktü. Cansız gözleriyle boşluğa bakan ördeklere takıldı gözü. Kendini iyi hissetmiyordu. Yola çıkarken de iyi değildi, ama avda geçer diye düşünmüştü.

Ördekler gökyüzünü doldurmuştu neredeyse. Kalkıp tüfek atmak istedi, başaramadı. Suya baktı, su çoktandır buz olmuştu. Yere yattı. “Biraz dinlenmeliyim, çok yoruldum” dedi kendi kendine. Uzandı, derin bir nefes verdi. Yatmak ne iyi gelmişti. Ne kadar yorulmuş olduğunu farketti. Bütün vücudu uyumak istiyordu. Gözlerinin kapanmasını engelleyemiyordu sanki. Donmaya başladığını anlıyordu. Uyumaması gerektiği sinema filmlerinde görmüştü. Ayaklarını oynatmaya çalıştı. Çizmesi içine su almıştı. Donan su ile ayakları daha da ağırlaşmıştı. Parmağını bile kıpırdatamadı. Başını çevirmeye çalıştı. Az evvel buza düşürdüğü yeşilbaş ördeğin donuk bakışıyla gözgöze geldi. Gökyüzü iyice kararmıştı.

-x-

Gümelere yönelen ördek avcıları geç kaldıklarından dolayı birbirleriyle tartışıyorlardı. Birbirlerini beklemekten göl kenarına neredeyse kuşluk vakti gelebilmişlerdi. Bu saatte ördek avı bitmiş olurdu. Herkes suçu birbirine atıyordu. Birisi arkadaşlarının çok uyuduğundan, öteki ise yolda çay içmeye oturanlardan şikayet ediyordu.

Gençler sabah erken de gelseler pek iyi bir gün olmayacağı belliydi. Karlar erimeye yüz tutmuştu. Güneş geçen günlerin acısını çıkartmak ister gibi parlıyordu. Bu havada ördek avı yapılacağına kendileri de pek inanmıyordu. Bir de yolda bir araba görmüşlerdi. Avcının biri onlardan erken davranmış olmalıydı.

Avcılar ümitsizce göl kenarına yaklaşırken birden gördükleri manzara karşısında donakaldılar.

Suya bir kaç metre yakında, üzerine kar yağmış kasık çizmeli bir adam uzanmıştı. Morarmış yüzünde donuk bir ifadeyle, bir adım ötesinde birbiri üzerine yığılmış olan ölü ördeklere bakıyordu.

Mehmet Ekizoğlu

Hiç yorum yok: