2005 yılı Ağustos ayında Katzenmeyer Çiftliği olağanüstü bir gün yaşadı. Minnesota’nın tarım arazilerinin arasında bulunan bu çiftlik, ABD Başkanı George W. Bush’u ağırlıyordu. Tabii Başkan ile birlikte bir Gizli Servis ajanlar ordusu, basın mensupları ordusu ve avcılık örgütleri liderleri de oradaydılar.
Bu çiftlikte Başkan Bush, “ koruma programını, önemli otluk alanları da kapsayacak şekilde genişletecek şekilde artıracaklarını” açıkladı. Bush, açıklamasında “Genelde tarlalarda sınırları oluşturan bu arazilerin katılmasıyla amacımız, bıldırcın populasyonunu yılda 750 bin kuş artırmak…” dedi.
Katzenmeyer çifti uzun suredir çiftliklerinin önemli bir kısmını çeşitli koruma programlarına kayıt ettirerek doğal hayatın geliştirilmesine katkıda bulunuyorlardı. Bu koruma programları olarak çevirebileceğimiz “Conservation Programs” neydi ki koskoca Amerikan Başkanına tarlaların ortasında bıldırcınlar hakkında beyanat verdiriyordu?
ABD’de tarımın yakın geçmişi
1950li yıllarda Amerikan toplumu savaş sonrası nüfus patlamasını yaşıyordu. Doyurulacak kalabalık bir kitle ile karşı karşıyaydı Amerikalılar. Nüfus patlaması ile şehirler daha da kalabalıklaştı, gıda fiyatları arttı. Bu artış tarımsal ürünlerin fiyatlarına da yansıdı. 1960lı yıllar Amerikan çiftçisinin altın yıllarıydı. Özellikle Midwest denilen Amerika’nın en büyük tarımsal arazilerinin bulunduğu eyaletlerde büyük bir değişim başlamıştı. Iowa, Illinois, Indiana, Wisconsin gibi eyaletlerde başlayan bu değişimden kısa surede bütün ülke nasibini aldı.
Her şey daha fazla ekilecek tarla içindi. O zamana kadar ilgilenilmeyen bütün araziler dev traktörlerle sürüldü, çitler sokuldu, tarlalar arasında sınır oluşturan toprak yığınları dağıtıldı, kanal, göl ve nehirlerin kenarlarına kadar ekildi biçildi. Atılan ilaçlar ile tarlalarda yabancı ot kalmadı. Bu değişimden ürünler de nasibini aldı. Aile için üretilen, ekonomik olmayan ürünlerden vazgeçildi, fabrikalar için gıda hammaddesi oluşturan mısır ve soya fasulyesi diğer bütün ürünlerin yerini aldı. Artık tarlalar kilometrelerce mısırdan oluşuyordu.
1970lere gelindiğinde Amerikan tarımı krize sürüklenmek üzereydi. Verim düşüyordu. Nüfus artısı yavaşlamış, talep düşmüştü. Üretimin artması nedeniyle fiyatlar da düşmüş, çiftçilerin gelirleri azalmıştı. Tarımsal sektörde gelir azalmasına neden olan bir başka etken daha vardı. Amerikan toprağı verimini yitirmek üzereydi. Dünyanın en verimli arazileri artık ayni verimi vermez olmuştu. Amerikan çiftçisinin bunun gübre veya “daha fazla kimyasal” ile çözülmeyeceğini anlaması uzun surdu. Sorun topraktaydı.
Amerikan tarımsal arazileri erozyona uğramaktaydı. Yapılan entansif tarım, tarlalarda erozyonu önleyecek bütün koruyucu unsurları ortadan kaldırmıştı. Tarlaların kenarlarında ağaçlı, çalılı alanlar, otlu sınırlar, sulak alanların çevresindeki sazlı ve otlu araziler su tutumunda yardımcı olarak su erozyonunu engelliyor ve rüzgarı keserek rüzgar erozyonuna karşı koruma oluşturuyordu. Amerikan çiftçisi daha fazla arazi ekmek için buraları sürdüğünde, erozyon nedeniyle verim kaybıyla karşı karşıya kaldı.
Verimdeki düşüşün bir başka nedeni, yine doğal bitki örtüsü içeren arazilerin tarımsal üretime katılmasıyla yitirilen “su tutulması” imkanı ve yeraltı sularının dengede tutulması idi. Bu imkan kaybedilince tarlanın toprak-su dengesi bozuluyor ve dolayısıyla verim de düşüyordu. Yeraltı su dengesinin bozulması, içme sularının kalitesinin düşmesinin de bir nedeniydi.
Atılan kimyasallar ve aşırı sürme ile toprağın organik yapısı bozuluyor, toprağın verimine katkıda bulunan böcekler, kurtlar, kemirgenler, kuşlar, memeliler ve diğer tür hayvanlar toprağı terk ederek tarlayı “cansız” halde bırakıyorlardı. Bu şekilde toprak “canlı organizma” özelliğini yitirerek kendini yenileme imkanından yoksun kalıyordu.
Son olarak, tarımsal arazilerdeki bu organik kayıp doğal hayata da zarar veriyordu. Kısa sürede Amerikan tarımsal kesiminde yaban hayatı kaybı yaşandı. Prairie Chicken denilen bir tür keklik soyu tükenme noktasına geldi. Uzun sure önce ABD’ye Avrupa’dan getirilerek yerleştirilmiş olan sülün hiçbir yerde görülmez oldu. Geyikler iyice orman içlerine çekildi.
Koruma Programının ortaya çıkışı
Kötü gidişat Amerikan Tarım Bakanlığını harekete geçirdi. Erozyonun önüne geçmek, tarımsal arazilerinin kalitesini artırmak ve tarıma elverişli olmayan arazilerin ekilerek maliyetin artmasına engel olmak amacıyla Conservation Reserve Program (CRP-Koruma Alanı Programı) adı ile bir program hazırlanarak Kongre’ye sunuldu. Hazırlanan tasarı 1985 Tarım Kanunu ile birlikte Kabul edilerek yürürlüğe konuldu. İlerleyen yıllarda da yasa kapsamı genişletilerek yenilendi. Bu Program bugüne değin yaban hayatı korunması alanında dünyada yapılmakta olan en başarılı ve en geniş çalışma olma özelliği taşımaktadır.
Koruma Programı (CRP) nedir? Nasıl çalışır?
CRP kapsamında, çiftçiler tarıma elverişli olmayan, fakat doğal kaynaklar yönünden önem taşıyan arazilerini ekmeyerek doğal hayata ayırmaktadırlar. ABD Tarım Bakanlığı bunun karşılığında çiftçilere ayırdıkları alan ölçüsünde kira ödemektedir. İlk başta bu programın amacı erozyonun önlenerek tarımsal arazilerin verimliliğinin artırılması ve fazla üretimin önüne geçilerek tarımsal ürünlerin fiyatlarına bir istikrar getirilmesi olarak belirlenmiştir.
Programa kayıt olmak isteyen çiftçiler istedikleri arazilerini 10 yıl boyunca ekip biçmeden doğal hayata ayırmak ve bu süre zarfında da Tarım Bakanlığının bu arazi parçasını doğal hale getirmesinde yardımcı olmak durumundadır. Tarım Bakanlığı yetkilileri ile işbirliği halinde çiftçi bu arazinin eski durumunu alması için özgün ve doğal bitki örtüsünü kuracaktır. 10 yıl sonunda çiftçi programda kalmaya devam etmek isterse avantajları artarak sürecektir. Bu şekilde elde edilen faydalar aşağıdaki gibidir:
- Oluşturulan doğal habitattan yaban hayati azami ölçüde istifade etmektedir.
- Sürekli akıntıların önlenmesi, erozyonun azalması gibi nedenlerle su kalitesi artmaktadır.
- Azalan su ve rüzgar erozyonu ile çiftliğin verimi artmaktadır.
- Hava kirliliği azalmakta ve çevre kalitesi artmaktadır.
- Tarımsal üretime elverişsiz araziler seçildiği için tarımda nispi maliyet düşmektedir.
Ve Habitat
Program çalışmaya başladıktan sonra büyük başarı kazanmış ve Amerikalı çiftçiler arasında büyük katılım sağlamıştır. Programın başarısı yanında fark edilen bir başka etkisi de olmuştur. CRP, tarımsal üretimin artışıyla sürekli gerileyen ve habitat kaybeden yaban hayatına büyük yararlar sağlamış ve habitat oluşturmuştur.
Örnek Çiftçi ve Avcı Jerry Heinz ile Söyleşi
İllinois Eyaletinin önde gelen çiftçilerinden olan Sayın Jerry Heinz ile sohbet etmek ve çiftliğini görmek üzere, Tolono şehrinde bulunan Heinz çiftliğine gittik.
Çiftliğe geldikten sonra Jerry ATV’si (all terrain vehicle- her arazide sürülebilen araç) ile arazilerini ve yaban hayatına habitat olarak ayırdığı bölgeleri gösterdi. Sn Heinz bu konuda çiftçiler arasında lider konumunda… Üç yıl Pheasants Forever’in (Sülün ve diğer yaban hayvanlarının doğal yaşam alanlarının korunması amacıyla kurulan bir örgüt) Champaign Bölgesi Başkanlığını da yürüten Sn Heinz, tarım ve yaban hayatına destek veren programlar nedeniyle bir çok kere Amerikan Kongresi üyelerince ve Beyaz Saray tarafından kabul edilmiş.
Sayın Heinz’in kendi inisiyatifi ile sürmeyerek doğal haline bıraktığı tarlasının bir kısmı sulak alan haline gelmiş. Sn Heinz buraya gerekli otları ekerek ve zamanında biçerek tam anlamıyla doğal bir sulak alan oluşturmuş. Bir zamanlar tarla olan bu arazi şimdi ördeklerin, sülünlerin ve diğer bir çok yaban hayvaninin evi haline gelmiş. Biz ziyaret ettiğimizde yeşilbaş ve orman ördekleri ile bir çok su kuşu kaynıyordu.Yeşilbaş ördeklerin hemen önümüzden havalanması görülmeye değer bir manzaraydı. Jerry Heinz, her yıl ektiği tarlayı basan sular kuruyuncaya kadar bu tarlayı ekmeyeceğini, böylelikle yaban hayvanlarının, özellikle de ördek civcivlerinin bu araziyi sonuna kadar kullanabileceğini söyleyerek bizi bir kere daha şaşırttı.
Jerry Heinz ile sizler için konuştuk:
Mehmet Ekizoğlu - Sayın Heinz, İllinois Eyaletinde habitata önem veren çiftçiler arasından lider rolü üstlendiğinizi biliyoruz. Aynı zamanda iyi bir avcı ve avcılık-koruma örgütlerinin büyük bir destekçisisiniz. Bunca özellik bir kişide nasıl buluştu? Başka bir deyişle korumacılık duygusu ve etiği sizde nasıl gelişti?
Jerry Heinz – Çocukluğum halen yaşadığım çiftlikte geçti. Çoğu zamanımı doğada, etrafta görülebilecek ne varsa görmeye çalışarak geçirirdim. Çiftliğimizde mısır, ekin, bazı diğer tahıllar ve hayvancılık vardı. Tarlalar şimdiki duruma göre daha küçüktü ve etrafları çitler ve ağaçlar ile çevriliydi. Bu durum av hayvanları için mükemmel bir habitat oluşturuyordu. Çiftliğin içinden geçen kurutma kanallarındaki su, tarlalardaki hasat kalıntısı ve otlar tarafından süzüldüğü için son derece temiz akardı. Bu kanalların kenarlarında saatlerce balık tuttuğumu hatırlarım.
1960lı yılların sonuna doğru tarım ekonomisi değişmeye başladığında, babam bütün diğer çiftçilerin yapmakta olduğunu yaptı ve daha önceden sürülmemiş heryeri, her otu sürdü. Hayvanlarını sattı ve çitleri kaldırdı. Bunun amacı heryeri sürerek üretimi artırmaktı. Amerikan çiftçisi o zamanlar dünyayı beslemek için bunu yapmaya cesaretlendiriliyordu. 1970lerin sonuna doğru çevre çok değişmişti. Çiftçiler sahip oldukları arazinin son santimine kadar ekiyorlardı. Entansif üretim, yaban hayatı için hiç yer bırakmıyordu ve yaban hayatı sayıları azalmaya başladı.
Amerikan Ortabatısı 1977 ve 1978 yıllarında iki sert kışı üstüste yaşadı. Kalan sülünler ve diğer kuşlar için sert kışı geçirecek ne bir korunak ne de yeterince yiyecek kalmıştı. Korkunç bir kayıp yaşandı. Bu habitat kaybı ve sert kışlar boyunca çiftliğimizin bir taraftan tam ötekine gidişini yaşadım. Bir zamanlar yaban hayatı için çekim merkezi olan çiftliğimiz şimdi hiçbirini hayatta tutacak halde değildi. Yaşanan değişikliklerin buna neden olduğunu biliyordum ama o zamanlar çiftliğimiz için başka çare yok gibiydi.
Çocukken çok sevdiğim şeyleri özlüyordum. Kendi ailemi kurduğumda, çocuklarımın benim yaşadığım deneyimleri yaşayamayacağını hissettiğimde büyük kaybın farkına vardım. O zaman çiftliğime habitatı geri getirmenin yollarını araştırmaya başladım ve Amerikan Tarım Bakanlığınca önerilen Koruma Rezervi Programını (CRP) buldum. Gençliğimdeki habitatı geri getirmeye çalıştığımda devletin bana para ödeyeceğini öğrendiğimde çok heyecanlanmıştım. İlk projeyi tamamladığımda yeni projeler için hazırdım bile..
ME – Bize tarımsal uygulamalarınızdan ve bunların yaban hayatına nasıl katkıda bulunduğundan bahseder misiniz?
JH – Bütün tarlalarımı no-till tekniği ile ekiyorum. Başlıca amacım, toprağı korumak ve yaban hayatı için geride bir şeyler bırakmak. Bu tekniği uyguladığımda toprağı sürdüğüm zamanlara göre masraflarımın azaldığını ve kar ettiğimi gördüğümde çok şaşırdım. No-till yöntemi kullanarak tarladan tarlaya gidiş sayılarını azalttım. Bu toprağı daha az rahatsız etmemi sağladı. Yine bu yöntem ile hasattan sonra tarlada bırakılan kalıntılar, yeni ekim mevsimine kadar yaban hayvanlarına yiyecek ve habitat sağlıyor. Bu aynı zamanda sert geçen kış dönemlerinde saklanacak yer demek..
ME – Arazinizin bir kısmını hiç ekmeyerek yaban hayatına ayırıyorsunuz ve kalan arazinizi de no-till tekniği ile ekiyorsunuz. Bütün bunlar cebinize fazladan para koymuyor. Korumacılık size pahalıya mal oluyor mu? Yoksa hükümet destekleri ve no-till tarımındaki masrafların azalmasıyla korumacılık daha mı karlı?
JH – Arazimin yalnızca bir kısmını hiç devlet desteği almadan doğal hayat ayırdım. Bu kısımlar çeşitli nedenlerle devlet desteği almıyor ancak bana göre tam bir koruma habitat planı için ayrılması gerekliydi. No-till ise bu desteklerden tamamen ayrı bir konu. O konuda herhangi bir destek almıyorum. Bence bu yaptıklarımın tam karşılığı banka hesabımdaki paranın artması değil, bu çiftlikte yeşermesine yardımcı olduğum yaban hayatını seyretmenin verdiği hazdır.
ME – Korumacı tarımın yaban hayatına olan katkısından başka yararları nelerdir? Örneğin çevreye yararı nedir?
JH – Ben aynı zamanda yerel sulama birliğinde komisyon üyesiyim. Bu bölgede toprağı olan ve suyu kullanan herkes için iyi sulama sisteminin ve etkin kurutma kanallarının devamını sağlamak benim sorumluluklarımdan birisi. Korumacı tarım yöntemleri popüler hale geldikten sonra, suya karışan toprak oranında büyük azalmalar oldu ve kurutma sistemleri sağlıklı hale geldi. Sulak alanlara ve tarlalarımıza ekilen doğal otlar ve habitat sistemleri sularımızı pestisitlerden ve gübrelerden temizleyen birer filtre görevini görür oldular ki bu hem sulama sistemlerimiz için hem de su kaynaklarımız için çok önemliydi.
ME – Komşularınız sizin korumacı uygulamalarınız hakkında ne düşünüyor? Diğer arazi sahiplerinin yaklaşımı nasıl?
JH – Komşularım eskiden bana gülerek bakardı, ama şimdi aynı programlardan yararlanarak aynı sistemi kurmaya çalışıyorlar. Arazi sahipleri ve benim tarla kiraladığım kişiler de o eski yıllarda buraların nasıl olduğunu bilen insanlar. Paraları gelmeye devam ettikçe habitat yaratma fikri hoşlarına gidiyor.
ME – Korumacılık ve doğanın insan tüketimi için kullanılmasındaki felsefeniz nedir? Demek istiyorum ki, hem çiftçilik yaparak hem de doğadan kazandığınızın bir kısmını doğaya geri vermedeki felsefi nedeniniz nedir?
JH – Toprak üzerinde yaşayan bizlerin toprağa iyi bakmamız gerektiğine inanıyorum. Hem toprağımızı korumak, hem de yaban hayatı için habitat sağlamak anlamında. Eğer çevremizde görebileceğimiz ve beraber yaşamaktan mutluluk duyacağımız hiçbir yaban hayvanı olmasaydı ne kadar yalnız bir dünya olurdu... Doğayı kendi amaçlarımız doğrultusunda kullanmaya gelince.. Dünya nüfusunun önemli bir çoğunluğu et ile beslenmektedir. Etin marketlerden gelmesi ile çiftliğimdeki otlardan yetişmesi arasında bir fark görmüyorum. Çiftliğimde yaban hayatı çok çeşitli ve zengindir ve sıkça avlanmaktadır. Avcılık için konulmuş olan kurallar, bu zengin yaban hayatını korumak ve geliştirmek üzere konulmuştur.
ME – Teşekkür ederiz, Sayın Heinz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder