Yaban hayatı nedir?
Yaban hayatı bilimsel yayınlarda genellikle ve geniş anlamıyla, insan kontrolü dışında yaşayan canlıları ifade etmektedir. Bilimsel anlamı ile düşünüldüğünde bu kavram içerisine, kuşlar, sürüngenler, memeliler, deniz canlıları ve böcekler (bir yaklaşıma göre yaban bitkileri de) dahil olmak üzere bir çok canlı ailesi girmektedir. Yine buna göre bizim gibi bilim ile doğrudan uğraşmayan kişiler için yaban hayatının ifade ettiği kuşlar ve memeli hayvanlar anlamı biraz dar kalmaktadır.
Kime göre?
Biz derken, sokaktaki vatandaş olmasa da, yaban hayatını okulunda okumamış ancak ilgisi, hobisi veya sevgisi gereği (ya da bunların tümü birden) yaban olan şeylere ilgi duyan kesimi kastediyorum. Bu kesim içerisine, çevreciler, avcılar, kuş gözlemcileri, doğa fotoğrafçıları ve daha bir çok meraklılar girmektedir. Görüldüğü gibi, bilimsel olsun ya da olmasın, yaban hayatına ilgi duyanlar oldukça geniş bir yelpazede yer almaktadır.
Herkesin yabanı kendine midir? Örneğin kuş gözlemcisine göre bir saka kuşu karlı bir günde yaban hayatının en ilgi çekici ya da önde gelen temsilcilerinden birisi olabilirken, aynı günde bir avcı için bu temsilci, kar üzerinde belirgin ayak izleri bırakarak dolaşan bir tavşan olabilmekte; doğayı bir objektiften görmeyi sevenler için kelebekler ne kadar ilginç görünüyorsa, çok nadir görülen bir kelebek diğer kesim yaban hayatı tutkunlarında aynı derecede heyecan uyandıramayabilmektedir.
Yorucu bir günün sonunda, av hayvanlarını görüp de bunlardan herhangi birini avlayamamış olan avcılardan çoğu zaman "en azından yaban hayatını gördük" anlamında cümleler duymuşumdur. Buna karşın, böceklerin gizli yaşamına ilgi duyanlar için heyecanlanmak için bu kadar yol gitmeye ve gözleri yormaya gerek yoktur. Onlar için arka bahçede yaban hayatı en büyük belgesel filminin setini kurmaktadır.
Yurtdışında bulunduğum bir sırada, eski dergilerin satıldığı rafları karıştırırken BBC’nin yaban hayatı ile ilgili dergisinin eski sayılarından birisini bulmuştum. Tamamen orangutanlara ayrılmış olan bu sayı, yaban hayatı denince sülün ve geyik fotoğrafları bulmayı bekleyen beni pek bir hayal kırıklığına uğratmıştı.
Peki ya suda yaşayanlar?
Balıklar da yaban hayvanı mıdır? Hayvan derken sadece kara hayvanlarını kastedenleri ayıralım. Önemli sayılabilecek bazı ayrımlarda balıklar yaban hayatı kavramının içerisinde yer almamaktadır. Örneğin Amerika Birleşik Devletlerinin konuyla ilgili kuruluşunun adı belirlenirken, U.S. Fish and Wildlife Service (Birleşik Devletler Balıkçılık ve Yaban Hayatı İdaresi) gibi bir isim konularak denizde yaşayan hayvanlar, yaban hayatından ayrıymış gibi düşünülmüştür[1]. Daha doğrusu Yaban Hayatı İdaresi olarak düzenlenen yasayı onaylarken, zamanın Amerikan Başkanı Franklin D. Roosevelt, su canlıları ile iştigal eden bilim adamlarının ve biyologların gönlünü almak için isme bir de “Fish” eklemeyi uygun bulmuştur.
Ülkemizde de durum bu şekildedir. Hatta daha da gariptir. ABD’de en azından iç sularda yaşayan yaban canlıları ile karada yaşayan yaban hayvanları aynı idarenin yönetimindedir. Ülkemizde ise kavramlarda bile sorun vardır. Ülkemizde suda yaşayanlara “su ürünleri” denilir. Yabani alabalıkları üreten birisi olmadığına ve olmayacağına göre bu kavram, suda üreyenler gibi müstehcen sayılabilecek bir anlama mı atıfta bulunmaktadır? Tabii ki öyle olduğunu zannetmiyoruz.
Suda yaşayan canlıları, kereviz, ıspanak gibi ürün olarak düşünen büyüklerimiz bunlara su ürünleri adını vererek ilgili canlıların idaresini Tarım ve Köyişleri Bakanlığımıza vermişlerdir. Böylelikle diğer yaban hayatı ile ilgilenen Bakanlığımızdan farklı bir de Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız bulunmaktadır. Bu nedenle bizde daha garip diyorum.
Av ve Yaban Hayatı İdaresi
Peki ülkemizde “su ürünleri” dışında kalan yaban hayatı için durum nedir?
Kanun ile ülkemizde doğa ve yaban hayatı konuları Çevre ve Orman Bakanlığı görev ve yetki alanına verilmiş bulunmaktadır. Bakanlık yaban hayatı ile uğraşma işini, DKMP şeklinde kısaltılan, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile halletmektedir. Bu halletme ifadesini biraz alaylı bulabilirsiniz. Lütfen bir daha düşünelim.
Ülkemizde tüm doğanın korunması gibi geniş bir konu ile hem arazi olarak büyük, hem de yönetimi zor milli parklar konusu birlikte, bu hem bütçesi dar, hem de elemanı az Genel Müdürlüğün görev ve yetki alanında bulunmaktadır.
Genel Müdürlüğümüz; av hayvanlarının envanterinin çıkarılması ve izlenmesi, sokak hayvanlarının izlenmesi, diğer hayvanları korumaya ilişkin mevzuat hükümlerinin yerine getirilmesi, av turizminin yönetilmesi, örnek avlaklar kurulması, ihalesi ve işletilmesinin denetimi, hayvan deneyleri işleri, milli parklarla ilgili işler, tabiat parkları ile ilgili görevler, tabiatı koruma alanları, ülkemizin sulak alanlarının korunması ve yönetimi, konuyla ilgili uluslar arası sözleşmelerin uygulanması, mesire yerlerinin yönetimi gibi işlevleri yerine getirmekle görevlidir[2].
Görüldüğü üzere, sözkonusu Genel Müdürlüğe yüklenen görev ve sorumluluklar, bir Bakanlığın bir Genel Müdürlüğünü aşan, belki de ayrı ve daha kapsamlı imkanlara sahip bir kurumun varlığını gerektiren işlevlerden oluşmaktadır.
Genel Müdürlük çalışanları bir yandan bir yaban hayatı biyologu gibi çalışarak yaban hayvanı envanteri çıkarırken, aynı zamanda bir hukukçu gibi çalışarak Kamu İhale Kanununa uygun ihale yapabilmek için gayret sarf etmektedirler. Merkez teşkilattaki bürokratik işlemlerin ve yapılması gereken koordinasyon görevinin yeterince ağır ve yorucu olmasının yanısıra arazideki kontroller, taşra görevleri, denetim ve uygulamalar da aynı görevlileri bekleyen diğer işlevlerdir.
Buradan hareketle, son derece zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahip ve birbirinden çok farklı habitatlarda, paha biçilmez nitelikte ender yaban hayatına sahip ülkemizin bu alanda olması gerekenden çok daha az ilgiyi, bütçeyi, harcamayı ve desteği vermekte olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz.
Adetten olduğu üzere, Batı ülkelerinde bu tür işlevlerin, nispeten özerk yapıya sahip, geniş yetkili, personel ve mali olanaklar açısından tam donanımlı ayrı kurumlar tarafından yerine getirildiği hususunun bir kere daha altını çizmek isterim.
Uzun süredir yaptığımız gibi, ters giden her şey konusunda devleti eleştirmek geleneğimize bir nefes ara verip, Genel Müdürlüğümüzün imkanları ölçüsünde bu kadar hizmet verebildiğini ve personelinin elinden gelenin en iyisini yapmakta olduğuna inandığımı söyleyerek mevzuyu kapatayım.
“Yaban eksikliği”
Yaban hayatı ülkemizde artık gitgide daha çok insanın ilgisini çekmektedir. Ne var ki, bu ilgi artışı, şehirleşme hızının ve buna bağlı insanlarımızın doğadan kopuşunun yanında pek zayıf kalmaktadır. Çevre sorunlarına gereken önemin verilmemesinin, hayvanlara karşı şiddet olaylarının artmasının, gençlerin eğitiminde dikkat sorunlarının, madde bağımlılığında ve sosyal uyumsuzluklardaki artışın nedenleri arasında “doğa eksikliği” olarak özetleyebileceğimiz, endüstri devrimi sonrası metropol yaşam tarzının olduğu sosyologlarca kabul edilmektedir[3].
Devlet yetkililerimizin, ülkemiz gençliğinin ellerden kayıp gitmesine neden olan bu olumsuz trend konusunda tedbirler alması gerekmektedir. İlginç bir şekilde, yaban hayatı korunmasının ve idaresinin önemsenmesi aynı zamanda, gençlerin eğitiminde daha sağlam temellerin esas alınmasını ve sosyal yapımızı kemiren olumsuzlukların tedavisinde yeni yollar keşfetmemizi de sağlayabilecektir.
Örneğin, sulak alanlarımıza daha fazla ilgi, personel ve bütçe sağlayabilecek olan devletimiz, bu yolla gençlere doğaya daha fazla imkanı verebildiğini ve bedenen ve zihnen sağlıklı, düzgün düşünme ve değerlendirme yetisine sahip gençlerin yetiştirilmesinde de önemli bir adım atmış olacaktır. İster eline çifte alsın, isterse fotoğraf makinesi, doğada yabanı arayan gençler bir yandan da doğru karakteri arama yoluna girmiş olacaklardır.
Gönüllü kuruluşlarımız da çabalarını ve imkanlarını yönlendirebildikleri ölçüde geleceğimize katkı yaptıklarını fark edeceklerdir. Bu bakımdan sivil toplum kuruluşlarının, avcı kuruluşlarının, doğa derneklerinin, kuş gözlem gruplarının “daha fazla yaban” için çabalarını seferber etmelerinde büyük yarar olduğunu düşünüyorum.
Yaban hayatı bilimsel yayınlarda genellikle ve geniş anlamıyla, insan kontrolü dışında yaşayan canlıları ifade etmektedir. Bilimsel anlamı ile düşünüldüğünde bu kavram içerisine, kuşlar, sürüngenler, memeliler, deniz canlıları ve böcekler (bir yaklaşıma göre yaban bitkileri de) dahil olmak üzere bir çok canlı ailesi girmektedir. Yine buna göre bizim gibi bilim ile doğrudan uğraşmayan kişiler için yaban hayatının ifade ettiği kuşlar ve memeli hayvanlar anlamı biraz dar kalmaktadır.
Kime göre?
Biz derken, sokaktaki vatandaş olmasa da, yaban hayatını okulunda okumamış ancak ilgisi, hobisi veya sevgisi gereği (ya da bunların tümü birden) yaban olan şeylere ilgi duyan kesimi kastediyorum. Bu kesim içerisine, çevreciler, avcılar, kuş gözlemcileri, doğa fotoğrafçıları ve daha bir çok meraklılar girmektedir. Görüldüğü gibi, bilimsel olsun ya da olmasın, yaban hayatına ilgi duyanlar oldukça geniş bir yelpazede yer almaktadır.
Herkesin yabanı kendine midir? Örneğin kuş gözlemcisine göre bir saka kuşu karlı bir günde yaban hayatının en ilgi çekici ya da önde gelen temsilcilerinden birisi olabilirken, aynı günde bir avcı için bu temsilci, kar üzerinde belirgin ayak izleri bırakarak dolaşan bir tavşan olabilmekte; doğayı bir objektiften görmeyi sevenler için kelebekler ne kadar ilginç görünüyorsa, çok nadir görülen bir kelebek diğer kesim yaban hayatı tutkunlarında aynı derecede heyecan uyandıramayabilmektedir.
Yorucu bir günün sonunda, av hayvanlarını görüp de bunlardan herhangi birini avlayamamış olan avcılardan çoğu zaman "en azından yaban hayatını gördük" anlamında cümleler duymuşumdur. Buna karşın, böceklerin gizli yaşamına ilgi duyanlar için heyecanlanmak için bu kadar yol gitmeye ve gözleri yormaya gerek yoktur. Onlar için arka bahçede yaban hayatı en büyük belgesel filminin setini kurmaktadır.
Yurtdışında bulunduğum bir sırada, eski dergilerin satıldığı rafları karıştırırken BBC’nin yaban hayatı ile ilgili dergisinin eski sayılarından birisini bulmuştum. Tamamen orangutanlara ayrılmış olan bu sayı, yaban hayatı denince sülün ve geyik fotoğrafları bulmayı bekleyen beni pek bir hayal kırıklığına uğratmıştı.
Peki ya suda yaşayanlar?
Balıklar da yaban hayvanı mıdır? Hayvan derken sadece kara hayvanlarını kastedenleri ayıralım. Önemli sayılabilecek bazı ayrımlarda balıklar yaban hayatı kavramının içerisinde yer almamaktadır. Örneğin Amerika Birleşik Devletlerinin konuyla ilgili kuruluşunun adı belirlenirken, U.S. Fish and Wildlife Service (Birleşik Devletler Balıkçılık ve Yaban Hayatı İdaresi) gibi bir isim konularak denizde yaşayan hayvanlar, yaban hayatından ayrıymış gibi düşünülmüştür[1]. Daha doğrusu Yaban Hayatı İdaresi olarak düzenlenen yasayı onaylarken, zamanın Amerikan Başkanı Franklin D. Roosevelt, su canlıları ile iştigal eden bilim adamlarının ve biyologların gönlünü almak için isme bir de “Fish” eklemeyi uygun bulmuştur.
Ülkemizde de durum bu şekildedir. Hatta daha da gariptir. ABD’de en azından iç sularda yaşayan yaban canlıları ile karada yaşayan yaban hayvanları aynı idarenin yönetimindedir. Ülkemizde ise kavramlarda bile sorun vardır. Ülkemizde suda yaşayanlara “su ürünleri” denilir. Yabani alabalıkları üreten birisi olmadığına ve olmayacağına göre bu kavram, suda üreyenler gibi müstehcen sayılabilecek bir anlama mı atıfta bulunmaktadır? Tabii ki öyle olduğunu zannetmiyoruz.
Suda yaşayan canlıları, kereviz, ıspanak gibi ürün olarak düşünen büyüklerimiz bunlara su ürünleri adını vererek ilgili canlıların idaresini Tarım ve Köyişleri Bakanlığımıza vermişlerdir. Böylelikle diğer yaban hayatı ile ilgilenen Bakanlığımızdan farklı bir de Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız bulunmaktadır. Bu nedenle bizde daha garip diyorum.
Av ve Yaban Hayatı İdaresi
Peki ülkemizde “su ürünleri” dışında kalan yaban hayatı için durum nedir?
Kanun ile ülkemizde doğa ve yaban hayatı konuları Çevre ve Orman Bakanlığı görev ve yetki alanına verilmiş bulunmaktadır. Bakanlık yaban hayatı ile uğraşma işini, DKMP şeklinde kısaltılan, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile halletmektedir. Bu halletme ifadesini biraz alaylı bulabilirsiniz. Lütfen bir daha düşünelim.
Ülkemizde tüm doğanın korunması gibi geniş bir konu ile hem arazi olarak büyük, hem de yönetimi zor milli parklar konusu birlikte, bu hem bütçesi dar, hem de elemanı az Genel Müdürlüğün görev ve yetki alanında bulunmaktadır.
Genel Müdürlüğümüz; av hayvanlarının envanterinin çıkarılması ve izlenmesi, sokak hayvanlarının izlenmesi, diğer hayvanları korumaya ilişkin mevzuat hükümlerinin yerine getirilmesi, av turizminin yönetilmesi, örnek avlaklar kurulması, ihalesi ve işletilmesinin denetimi, hayvan deneyleri işleri, milli parklarla ilgili işler, tabiat parkları ile ilgili görevler, tabiatı koruma alanları, ülkemizin sulak alanlarının korunması ve yönetimi, konuyla ilgili uluslar arası sözleşmelerin uygulanması, mesire yerlerinin yönetimi gibi işlevleri yerine getirmekle görevlidir[2].
Görüldüğü üzere, sözkonusu Genel Müdürlüğe yüklenen görev ve sorumluluklar, bir Bakanlığın bir Genel Müdürlüğünü aşan, belki de ayrı ve daha kapsamlı imkanlara sahip bir kurumun varlığını gerektiren işlevlerden oluşmaktadır.
Genel Müdürlük çalışanları bir yandan bir yaban hayatı biyologu gibi çalışarak yaban hayvanı envanteri çıkarırken, aynı zamanda bir hukukçu gibi çalışarak Kamu İhale Kanununa uygun ihale yapabilmek için gayret sarf etmektedirler. Merkez teşkilattaki bürokratik işlemlerin ve yapılması gereken koordinasyon görevinin yeterince ağır ve yorucu olmasının yanısıra arazideki kontroller, taşra görevleri, denetim ve uygulamalar da aynı görevlileri bekleyen diğer işlevlerdir.
Buradan hareketle, son derece zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahip ve birbirinden çok farklı habitatlarda, paha biçilmez nitelikte ender yaban hayatına sahip ülkemizin bu alanda olması gerekenden çok daha az ilgiyi, bütçeyi, harcamayı ve desteği vermekte olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz.
Adetten olduğu üzere, Batı ülkelerinde bu tür işlevlerin, nispeten özerk yapıya sahip, geniş yetkili, personel ve mali olanaklar açısından tam donanımlı ayrı kurumlar tarafından yerine getirildiği hususunun bir kere daha altını çizmek isterim.
Uzun süredir yaptığımız gibi, ters giden her şey konusunda devleti eleştirmek geleneğimize bir nefes ara verip, Genel Müdürlüğümüzün imkanları ölçüsünde bu kadar hizmet verebildiğini ve personelinin elinden gelenin en iyisini yapmakta olduğuna inandığımı söyleyerek mevzuyu kapatayım.
“Yaban eksikliği”
Yaban hayatı ülkemizde artık gitgide daha çok insanın ilgisini çekmektedir. Ne var ki, bu ilgi artışı, şehirleşme hızının ve buna bağlı insanlarımızın doğadan kopuşunun yanında pek zayıf kalmaktadır. Çevre sorunlarına gereken önemin verilmemesinin, hayvanlara karşı şiddet olaylarının artmasının, gençlerin eğitiminde dikkat sorunlarının, madde bağımlılığında ve sosyal uyumsuzluklardaki artışın nedenleri arasında “doğa eksikliği” olarak özetleyebileceğimiz, endüstri devrimi sonrası metropol yaşam tarzının olduğu sosyologlarca kabul edilmektedir[3].
Devlet yetkililerimizin, ülkemiz gençliğinin ellerden kayıp gitmesine neden olan bu olumsuz trend konusunda tedbirler alması gerekmektedir. İlginç bir şekilde, yaban hayatı korunmasının ve idaresinin önemsenmesi aynı zamanda, gençlerin eğitiminde daha sağlam temellerin esas alınmasını ve sosyal yapımızı kemiren olumsuzlukların tedavisinde yeni yollar keşfetmemizi de sağlayabilecektir.
Örneğin, sulak alanlarımıza daha fazla ilgi, personel ve bütçe sağlayabilecek olan devletimiz, bu yolla gençlere doğaya daha fazla imkanı verebildiğini ve bedenen ve zihnen sağlıklı, düzgün düşünme ve değerlendirme yetisine sahip gençlerin yetiştirilmesinde de önemli bir adım atmış olacaktır. İster eline çifte alsın, isterse fotoğraf makinesi, doğada yabanı arayan gençler bir yandan da doğru karakteri arama yoluna girmiş olacaklardır.
Gönüllü kuruluşlarımız da çabalarını ve imkanlarını yönlendirebildikleri ölçüde geleceğimize katkı yaptıklarını fark edeceklerdir. Bu bakımdan sivil toplum kuruluşlarının, avcı kuruluşlarının, doğa derneklerinin, kuş gözlem gruplarının “daha fazla yaban” için çabalarını seferber etmelerinde büyük yarar olduğunu düşünüyorum.
-----------
[1] http://www.usfws.gov/ ABD Balıkçılık ve Yaban Hayatı İdaresi web sayfası.
[2] http://www.milliparklar.gov.tr/ Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü web sayfası.
[3] Louv, Richard, Last Child in the Woods, algonquin paperbacks, 2005.
Poole, William, The Nature of Nature-Deficit Disorder, A Conversation with Richard Louv, Land&People Dergisi 2007 Sonbahar Sayısı
[1] http://www.usfws.gov/ ABD Balıkçılık ve Yaban Hayatı İdaresi web sayfası.
[2] http://www.milliparklar.gov.tr/ Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü web sayfası.
[3] Louv, Richard, Last Child in the Woods, algonquin paperbacks, 2005.
Poole, William, The Nature of Nature-Deficit Disorder, A Conversation with Richard Louv, Land&People Dergisi 2007 Sonbahar Sayısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder