Ülkemizde uzun yıllardır yaban hayatı idarecileri ile avcılık çevrelerinde bir kuş salımı konusu meselesi gündemde tutulmaktadır. İlgili yaban hayatı idaresi yıllardır faaliyet raporlarında salınan kuş sayıları ile göz doldurmaya çalışmakta, avcılık çevreleri ise hem daha fazla kuş salınmasını istemekte, hem de kendilerinin de katıldığı kuş salımı törenleri ile kamuoyu önünde yer edinmektedirler.
Ülkemizdeki kuş salımı çalışmalarında önceliğin, kınalı keklik (alectoris chukar) ve sülün (Phasianus colchicus) kuşlarına verildiği görülmektedir.
Örnek avlak uygulamalarında ise, doğal türlerin avlanacak sayıda olmaması halinde, hem doğal türlerin avlattırılması, hem de “üret-sal-avlat” modelinin kombine bir şekilde uygulandığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan gerek ülkemizdeki salım uygulamalarında, gerekse diğer ülkelerdeki yaban hayvanı salımların etkinlik, salımların yararı ve ekonomik olup olmadığı konusundaki tartışmalar hiç duracak gibi görünmemektedir. Ülkemizde özellikle sülünün salımının uzun yıllardır devam etmekte olmasına karşın, henüz genel avlaklarda avlanabilecek türler arasında yer almamasının, kuş salımlarının etkin olup olmadığı yönündeki kuşkuları destekler bir veri olduğu açıktır.
Salım ifadesinin Türkçe literatürde hem kapalı alanlarda, bundan sonra kolaylık açısından kümes diyelim, yetiştirilen hayvanların doğal ortamlarına salınmasını; hem de doğal ortamlarından alınan yaban hayvanlarının çoğaltılmak istenen diğer doğal ortama taşınmasını içerdiğini de bir kenara not edelim.
Halbuki, yaban hayvanlarının bir ortamdan alınıp, araştırılmış diğer bir ortama nakledilmesi ve böylelikle ikinci doğal ortamda populasyonun gelişmesinin sağlanması olarak özetleyebileceğimiz uygulama, yabancı literatürde “yerleştirme” olarak çevirebileceğimiz şekilde adlandırılmakta ve farklı değerlendirilmektedir. Bu örneklerin ayrı bir yazı konusu olduğunu ve aslen tür yönetim uygulamalarının başarı oranının çok yüksek olmasını belirtmekle yetinelim.
Bu yazının çerçevesi içerisinde, salım derken kastettiğimiz sadece kümeste yetiştirilen hayvanların doğal ortamlara bırakılmasıdır. Bu yazıda yerel literatür ile yabancı literatür arasında ortak alanı çok olan sülün salma çalışmaları konu edilmektedir.
Hayatta kalma oranı
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü internet sayfasında yer alan Mustafa Kantarlı’ya ait bir çalışmaya göre(1), “Yapılan etüt-envanter çalışmaları herhangi bir alana salınan keklik ve sülünlerin sadece % 20 sinin” hayatta kaldığı belirtilmektedir. Buna karşın, yabancı literatürde “ortalama salımın ilk haftasında salınan kuşların %60’ının hayatta kaldığı; salımdan bir ay sonra %25’inin hayatta kaldığı, araştırmalarda kış sonunda genelde hayatta kalma oranının %5 olduğu”(2) belirtilmektedir. Kantarlı’nın çalışmasında süre ve mevsime göre detay bulunmamaktadır. Çalışmanın başka bir amaca yönelik olarak yazılmış olmasının, bu yönde ayrıntı verilmemesinin nedenleri arasında olabileceği düşünülmektedir. Buna karşın, kümesteki beslenme, barınma ve ısınma koşullarından sonra doğaya salınan sülünlerin hangi mevsimde doğaya salındığı ve ne kadar bir süre sonra hayatta kalma oranının ölçüldüğü hususları büyük önem taşımaktadır. Kış şartlarının, salınan hayvanların hayatta kalma oranını büyük ölçüde azalttığı ortadadır.
Yine de gerek ülkemiz etüt-envanter çalışmalarına göre bulunan %20 rakamı, gerekse bazı yabancı kaynakların üzerinde birleştiği %5 rakamı salımın sonuçları ve etkinliği hakkında şüphe duymamıza neden olmaya yeterlidir.
Yırtıcılar ve beslenme sorunu
Sülün salımından sonra ortaya çıkan populasyon azalmasında genel olarak iki faktörün suçlandığı görülmektedir: Avlanma ve yırtıcı hayvanlar. Ülkemizde genel avlaklarda sülün avı yasaktır. Buna karşın, doğaya salım ile birlikte avcılık kulüpleri ile birlikte çalışmalar yapılmakta ve kaçak avcılığa karşı eğitimler düzenlenmektedir. Avcılık kulüplerinin genel olarak üyelerini bu yöndeki kaçak avcılığa karşı denetlediği düşünülmektedir.
Buna karşın, yine yabancı literatürde ölen kuşların %90’ında ölüm nedeninin yırtıcı hayvanlar olduğu belirtilmektedir. Bunun nedeni açıktır. Kümeste yetiştirilen hayvanlarda yırtıcılardan kaçma güdüsü gelişmemiştir. Bundan başka kümeste yetiştirilen kuşlar, habitattaki çalı, ağaç, uzun otlar gibi doğal unsurların yırtıcı hayvanlardan saklanmak amacıyla nasıl kullanılacağını öğrenmemişlerdir. Sonuçta, tilki, çakal ve yırtıcı kuşlar salımın ilk günlerinden başlayarak bu “kolay avları” tüketmektedirler.
Salınan hayvanların ölümlerindeki bir diğer etmen ise doğal yollardan beslenmenin öğrenilememesidir. Kümeste yetiştirilen hayvanların ilk anda doğada yiyecek arayıp bulması ve hayatlarını devam ettirecek şekilde beslenmesi mümkün olamamaktadır. Araştırmalar, yiyecek bulmayı öğrenme sürecinin ise 3 haftayı bulduğunu göstermektedir. Bunun sonucu olarak bir çok birey de açlıktan ölmektedir.
Bir çok yönetici ve avcılık kuruluşu temsilcisi, durum bu ise salımdan önce yırtıcı mücadelesi yapılması gerektiğini düşünmektedir. Mücadeleden maksat, kuş salımından önce bu kuşları yemesi muhtemel yırtıcı hayvanların öldürülmesi veya başka bir alana taşınmasıdır. Mevcut yasa ve avcılık kurallarının bu uygulamaları yasaklamış olmasının ve yırtıcı mücadelesinin zor ve maliyetli bir iş olmasının yanısıra, araştırmalar da göstermiştir ki, yırtıcı hayvanların elimine edilmesi salınan kuşların hayatta kalma oranlarını artırmamaktadır(3). Bu nedenle, modern yaban hayatı idarecileri yırtıcıları ortadan kaldırmaya çalışmamakta, ancak yırtıcıların bu kuşlara zarar vermesi olasılığını azaltmaya çalışmaktadır. Bunun için yırtıcı telleri ve alıştırma kafesleri gibi uygulamalar bulunuyor olsa da en etkili önlemin kuşların saklanabileceği doğal ortamların oluşturulması ve artırılması olduğu tespit edilmiştir. Yırtıcı kuşların verebileceği zararın büyük ölçüde bu şekilde azaltılması mümkündür. Habitat koşullarının iyileştirilmesi ile yırtıcıların vermiş olduğu zararın toplamda %80 oranında azaltılabileceği ortaya çıkarılmıştır.
Avlanma için salım
Ülkemizde devlet birimlerince uygulanmasa da, dünyada pek çok idare ve özel kişiler avlanma amaçlı av kuşu salımı yapmaktadırlar. Bu uygulamalarda asıl amaç salınan kuşların doğada tutunması ve üremesi olmadığı için genelde avcıların alana girmesinden kısa bir süre önce salım gerçekleştirilmektedir. Bu şekilde avcıların avdan aldıkları tatmin oranı artmakta ve av köpekleri de sezon dışında formda tutulmaktadır. Sözkonusu uygulamanın doğal hayat üzerinde oluşturduğu baskının kısa süreli ve kontrollü bir alanda olması nedeniyle doğal hayat üzerinde etkili olmadığı anlaşılmaktadır. Çoğu durumda doğal kuş populasyonları üzerinde olabilecek av baskısının azalmasına neden olan özel salımlar, yine çok az hayatta kalma yüzdeleri ile sonuçlanmakta ve doğal populasyonları desteklememektedir.
Kuş salımı zararlı olabilir mi?
Kümeste yetiştirilmiş kuşların doğal ortamlara salınmasında çok bir fayda olmadığı artık genel geçerlik kazanmış bir olgudur. Bununla beraber bazı salımlarla ilgili olarak elde edilen bulgular, bu salımların öngörülmedik zararlara yol açabileceğini öne sürmektedir.
Salınan kuşlar ile doğal kuş populasyonunun genetik yapısının bozulması, genetik çeşitliliğinin azalması veya doğal kuş populasyonları ile etkileşimleri sonucunda “yabanlığında” azalma meydana gelmesi mümkündür.
Bir başka endişe kaynağı da, salınan bölgede bulunan yırtıcıların bu kuşları yemesi ile birlikte diğer küçük memeliler ve kemirgenlerinden oluşan normal diyetlerinde değişikliğe giderek tamamen kuşlar üzerinde yoğunlaşmalarına neden olabileceğidir. Bu da doğal ortamda bulunan yabani kuşların da daha fazla yırtıcı tehdidine maruz kalması anlamına gelecektir.
Son olarak, kümeste yetiştirilerek salınan kuşlar ile doğal ortamda bulunan yabani populasyona bulaşacak olan hastalıklar, uygulamanın maliyetinden daha fazla zararlar ile sonuçlanmasına neden olabilecektir.
Sonuç ve öneriler
Her ülkede olduğu gibi ülkemizde de kamu kaynakları kısıtlıdır. Ülkenin sosyal ve ekonomik refahı için harcanan her fazla TL’nin vergi verenlerin fedakarlığı olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Bu nedenle, doğal ortamlarda yaban hayvanı populasyonlarının sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde bulunmasını temin etmek için harcanan olanakların yerini bulabilmesi, yani gerçekten de yaban hayvanı sayısını artırabilmesi için mevcut bilimsel veriler göz önünde bulundurulmalıdır.
Günümüzde yapılan araştırmalarla, kapalı yerlerde yetiştirilmiş kuşların doğal ortamlara salınması uygulamasının, uzun vadede yaşayan ve üreyen bir yaban hayvanı populasyonu oluşturmakta başarısız olduğu ortaya konulmuştur.
Yetiştirilmiş hayvanlarının salınmasından ziyade, yaban hayvanlarının yakalanarak arzu edilen uygun doğal ortamlara yerleştirilmesi yönteminin hem daha ekonomik, hem de daha başarılı olduğu açıktır.
Yapılacak olan yerleştirme çalışmalarından önce yaban hayvanlarının barınması, saklanması ve yiyecek ihtiyacını giderebilmesi için gerekli habitat koşullarının düzenlenmesi, mevcudun iyileştirilmesi, bu çalışmaların olmazsa olmaz şartlarındandır.
Bölgede yapılacak olan çalışmalar, bölgenin arazi koşulları, doğal bitki örtüsü, tarımsal potansiyeli ve tarımdaki uygulamalar (pestisitler, tarımsal ilaçlar vb.), yırtıcı varlığı ve özellikleri ile avcılık davranışlarını kapsamalıdır.
Kuş üretimine ve salımlarına harcanan paralarla yukarıdaki çalışmaların kolaylıkla yapılabileceğini söylemek çok aşırı bir yargı olmayacaktır.
Yararlanılan kaynaklar:
____________________
1- “Keklik, sülün ve tavşan için tesisi düşünülen örnek avlakların planlama ve işletme esasları”, Kantarlı, Mustafa, Orman Yüksek Mühendisi, AvDoğa Dergisi 43 ve 44. sayılar.
2- “Stocking - An Ineffective Management Tool”, Pheasants Forever Fact Sheet, Minnesota, 2007.
3- “Effect of Predator Removal on Ring-Necked Pheasant Populations in Utah”, Frey, Shandra Nicole, Utah State University, 2001.
4- “Draft Ring-Necked Pheasant Management Plan for Pennsylvania 2008-2017”, Pennsylvania Game Commission, Bureau of Wildlife Management.
5- South Dakota Division of Wildlife internet sitesi, “Pheasant Management in South Dakota”, inceleme tarihi Aralık 2009.
Ülkemizdeki kuş salımı çalışmalarında önceliğin, kınalı keklik (alectoris chukar) ve sülün (Phasianus colchicus) kuşlarına verildiği görülmektedir.
Örnek avlak uygulamalarında ise, doğal türlerin avlanacak sayıda olmaması halinde, hem doğal türlerin avlattırılması, hem de “üret-sal-avlat” modelinin kombine bir şekilde uygulandığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan gerek ülkemizdeki salım uygulamalarında, gerekse diğer ülkelerdeki yaban hayvanı salımların etkinlik, salımların yararı ve ekonomik olup olmadığı konusundaki tartışmalar hiç duracak gibi görünmemektedir. Ülkemizde özellikle sülünün salımının uzun yıllardır devam etmekte olmasına karşın, henüz genel avlaklarda avlanabilecek türler arasında yer almamasının, kuş salımlarının etkin olup olmadığı yönündeki kuşkuları destekler bir veri olduğu açıktır.
Salım ifadesinin Türkçe literatürde hem kapalı alanlarda, bundan sonra kolaylık açısından kümes diyelim, yetiştirilen hayvanların doğal ortamlarına salınmasını; hem de doğal ortamlarından alınan yaban hayvanlarının çoğaltılmak istenen diğer doğal ortama taşınmasını içerdiğini de bir kenara not edelim.
Halbuki, yaban hayvanlarının bir ortamdan alınıp, araştırılmış diğer bir ortama nakledilmesi ve böylelikle ikinci doğal ortamda populasyonun gelişmesinin sağlanması olarak özetleyebileceğimiz uygulama, yabancı literatürde “yerleştirme” olarak çevirebileceğimiz şekilde adlandırılmakta ve farklı değerlendirilmektedir. Bu örneklerin ayrı bir yazı konusu olduğunu ve aslen tür yönetim uygulamalarının başarı oranının çok yüksek olmasını belirtmekle yetinelim.
Bu yazının çerçevesi içerisinde, salım derken kastettiğimiz sadece kümeste yetiştirilen hayvanların doğal ortamlara bırakılmasıdır. Bu yazıda yerel literatür ile yabancı literatür arasında ortak alanı çok olan sülün salma çalışmaları konu edilmektedir.
Hayatta kalma oranı
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü internet sayfasında yer alan Mustafa Kantarlı’ya ait bir çalışmaya göre(1), “Yapılan etüt-envanter çalışmaları herhangi bir alana salınan keklik ve sülünlerin sadece % 20 sinin” hayatta kaldığı belirtilmektedir. Buna karşın, yabancı literatürde “ortalama salımın ilk haftasında salınan kuşların %60’ının hayatta kaldığı; salımdan bir ay sonra %25’inin hayatta kaldığı, araştırmalarda kış sonunda genelde hayatta kalma oranının %5 olduğu”(2) belirtilmektedir. Kantarlı’nın çalışmasında süre ve mevsime göre detay bulunmamaktadır. Çalışmanın başka bir amaca yönelik olarak yazılmış olmasının, bu yönde ayrıntı verilmemesinin nedenleri arasında olabileceği düşünülmektedir. Buna karşın, kümesteki beslenme, barınma ve ısınma koşullarından sonra doğaya salınan sülünlerin hangi mevsimde doğaya salındığı ve ne kadar bir süre sonra hayatta kalma oranının ölçüldüğü hususları büyük önem taşımaktadır. Kış şartlarının, salınan hayvanların hayatta kalma oranını büyük ölçüde azalttığı ortadadır.
Yine de gerek ülkemiz etüt-envanter çalışmalarına göre bulunan %20 rakamı, gerekse bazı yabancı kaynakların üzerinde birleştiği %5 rakamı salımın sonuçları ve etkinliği hakkında şüphe duymamıza neden olmaya yeterlidir.
Yırtıcılar ve beslenme sorunu
Sülün salımından sonra ortaya çıkan populasyon azalmasında genel olarak iki faktörün suçlandığı görülmektedir: Avlanma ve yırtıcı hayvanlar. Ülkemizde genel avlaklarda sülün avı yasaktır. Buna karşın, doğaya salım ile birlikte avcılık kulüpleri ile birlikte çalışmalar yapılmakta ve kaçak avcılığa karşı eğitimler düzenlenmektedir. Avcılık kulüplerinin genel olarak üyelerini bu yöndeki kaçak avcılığa karşı denetlediği düşünülmektedir.
Buna karşın, yine yabancı literatürde ölen kuşların %90’ında ölüm nedeninin yırtıcı hayvanlar olduğu belirtilmektedir. Bunun nedeni açıktır. Kümeste yetiştirilen hayvanlarda yırtıcılardan kaçma güdüsü gelişmemiştir. Bundan başka kümeste yetiştirilen kuşlar, habitattaki çalı, ağaç, uzun otlar gibi doğal unsurların yırtıcı hayvanlardan saklanmak amacıyla nasıl kullanılacağını öğrenmemişlerdir. Sonuçta, tilki, çakal ve yırtıcı kuşlar salımın ilk günlerinden başlayarak bu “kolay avları” tüketmektedirler.
Salınan hayvanların ölümlerindeki bir diğer etmen ise doğal yollardan beslenmenin öğrenilememesidir. Kümeste yetiştirilen hayvanların ilk anda doğada yiyecek arayıp bulması ve hayatlarını devam ettirecek şekilde beslenmesi mümkün olamamaktadır. Araştırmalar, yiyecek bulmayı öğrenme sürecinin ise 3 haftayı bulduğunu göstermektedir. Bunun sonucu olarak bir çok birey de açlıktan ölmektedir.
Bir çok yönetici ve avcılık kuruluşu temsilcisi, durum bu ise salımdan önce yırtıcı mücadelesi yapılması gerektiğini düşünmektedir. Mücadeleden maksat, kuş salımından önce bu kuşları yemesi muhtemel yırtıcı hayvanların öldürülmesi veya başka bir alana taşınmasıdır. Mevcut yasa ve avcılık kurallarının bu uygulamaları yasaklamış olmasının ve yırtıcı mücadelesinin zor ve maliyetli bir iş olmasının yanısıra, araştırmalar da göstermiştir ki, yırtıcı hayvanların elimine edilmesi salınan kuşların hayatta kalma oranlarını artırmamaktadır(3). Bu nedenle, modern yaban hayatı idarecileri yırtıcıları ortadan kaldırmaya çalışmamakta, ancak yırtıcıların bu kuşlara zarar vermesi olasılığını azaltmaya çalışmaktadır. Bunun için yırtıcı telleri ve alıştırma kafesleri gibi uygulamalar bulunuyor olsa da en etkili önlemin kuşların saklanabileceği doğal ortamların oluşturulması ve artırılması olduğu tespit edilmiştir. Yırtıcı kuşların verebileceği zararın büyük ölçüde bu şekilde azaltılması mümkündür. Habitat koşullarının iyileştirilmesi ile yırtıcıların vermiş olduğu zararın toplamda %80 oranında azaltılabileceği ortaya çıkarılmıştır.
Avlanma için salım
Ülkemizde devlet birimlerince uygulanmasa da, dünyada pek çok idare ve özel kişiler avlanma amaçlı av kuşu salımı yapmaktadırlar. Bu uygulamalarda asıl amaç salınan kuşların doğada tutunması ve üremesi olmadığı için genelde avcıların alana girmesinden kısa bir süre önce salım gerçekleştirilmektedir. Bu şekilde avcıların avdan aldıkları tatmin oranı artmakta ve av köpekleri de sezon dışında formda tutulmaktadır. Sözkonusu uygulamanın doğal hayat üzerinde oluşturduğu baskının kısa süreli ve kontrollü bir alanda olması nedeniyle doğal hayat üzerinde etkili olmadığı anlaşılmaktadır. Çoğu durumda doğal kuş populasyonları üzerinde olabilecek av baskısının azalmasına neden olan özel salımlar, yine çok az hayatta kalma yüzdeleri ile sonuçlanmakta ve doğal populasyonları desteklememektedir.
Kuş salımı zararlı olabilir mi?
Kümeste yetiştirilmiş kuşların doğal ortamlara salınmasında çok bir fayda olmadığı artık genel geçerlik kazanmış bir olgudur. Bununla beraber bazı salımlarla ilgili olarak elde edilen bulgular, bu salımların öngörülmedik zararlara yol açabileceğini öne sürmektedir.
Salınan kuşlar ile doğal kuş populasyonunun genetik yapısının bozulması, genetik çeşitliliğinin azalması veya doğal kuş populasyonları ile etkileşimleri sonucunda “yabanlığında” azalma meydana gelmesi mümkündür.
Bir başka endişe kaynağı da, salınan bölgede bulunan yırtıcıların bu kuşları yemesi ile birlikte diğer küçük memeliler ve kemirgenlerinden oluşan normal diyetlerinde değişikliğe giderek tamamen kuşlar üzerinde yoğunlaşmalarına neden olabileceğidir. Bu da doğal ortamda bulunan yabani kuşların da daha fazla yırtıcı tehdidine maruz kalması anlamına gelecektir.
Son olarak, kümeste yetiştirilerek salınan kuşlar ile doğal ortamda bulunan yabani populasyona bulaşacak olan hastalıklar, uygulamanın maliyetinden daha fazla zararlar ile sonuçlanmasına neden olabilecektir.
Sonuç ve öneriler
Her ülkede olduğu gibi ülkemizde de kamu kaynakları kısıtlıdır. Ülkenin sosyal ve ekonomik refahı için harcanan her fazla TL’nin vergi verenlerin fedakarlığı olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Bu nedenle, doğal ortamlarda yaban hayvanı populasyonlarının sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde bulunmasını temin etmek için harcanan olanakların yerini bulabilmesi, yani gerçekten de yaban hayvanı sayısını artırabilmesi için mevcut bilimsel veriler göz önünde bulundurulmalıdır.
Günümüzde yapılan araştırmalarla, kapalı yerlerde yetiştirilmiş kuşların doğal ortamlara salınması uygulamasının, uzun vadede yaşayan ve üreyen bir yaban hayvanı populasyonu oluşturmakta başarısız olduğu ortaya konulmuştur.
Yetiştirilmiş hayvanlarının salınmasından ziyade, yaban hayvanlarının yakalanarak arzu edilen uygun doğal ortamlara yerleştirilmesi yönteminin hem daha ekonomik, hem de daha başarılı olduğu açıktır.
Yapılacak olan yerleştirme çalışmalarından önce yaban hayvanlarının barınması, saklanması ve yiyecek ihtiyacını giderebilmesi için gerekli habitat koşullarının düzenlenmesi, mevcudun iyileştirilmesi, bu çalışmaların olmazsa olmaz şartlarındandır.
Bölgede yapılacak olan çalışmalar, bölgenin arazi koşulları, doğal bitki örtüsü, tarımsal potansiyeli ve tarımdaki uygulamalar (pestisitler, tarımsal ilaçlar vb.), yırtıcı varlığı ve özellikleri ile avcılık davranışlarını kapsamalıdır.
Kuş üretimine ve salımlarına harcanan paralarla yukarıdaki çalışmaların kolaylıkla yapılabileceğini söylemek çok aşırı bir yargı olmayacaktır.
Yararlanılan kaynaklar:
____________________
1- “Keklik, sülün ve tavşan için tesisi düşünülen örnek avlakların planlama ve işletme esasları”, Kantarlı, Mustafa, Orman Yüksek Mühendisi, AvDoğa Dergisi 43 ve 44. sayılar.
2- “Stocking - An Ineffective Management Tool”, Pheasants Forever Fact Sheet, Minnesota, 2007.
3- “Effect of Predator Removal on Ring-Necked Pheasant Populations in Utah”, Frey, Shandra Nicole, Utah State University, 2001.
4- “Draft Ring-Necked Pheasant Management Plan for Pennsylvania 2008-2017”, Pennsylvania Game Commission, Bureau of Wildlife Management.
5- South Dakota Division of Wildlife internet sitesi, “Pheasant Management in South Dakota”, inceleme tarihi Aralık 2009.