28 Şub 2007

NEHİR KANALLAMASI VE BÜYÜK MENDERES

ESKİ BİR TEKNİK: KANALLAMA

Nehirlerin taşmasını önlemek amacıyla yapılan kanallama çalışmaları geçtiğimiz yüzyılda sıkça rastlanılan uygulamalardı. Kanallama çalışmasının amacı, nehirlere aşırı su geldiğinde taşarak çevresine ve çevredeki insan faaliyetlerine verdiği zarara engel olmaktır. Bu amaca yönelik olarak, nehrin yatağı değiştirilebilir, nehrin kıvrımlı akması engellenerek düzleştirilir, nehir yatağı kazınır, kenarları yükseltilir ve gelen suyun hızlıca havza aşağısına gitmesi sağlanmış olur. Kanallamanın bir başka amacı, bazen de istenmeyen sonucu, çevredeki toprağın drenajıdır. Nehri çevreleyen sulak alanlar bu kanallama ile kurutulmuş olur. Bu kasıtlı yapılırsa, çevreleyen sulak alanlar tarla veya yerleşim yeri gibi insan kullanımına açılmış olur.

20nci yüzyılın ilk yarısında Batı'da yoğun olarak yapılan kanallama, günümüzde yerini "nehir restorasyonu"na devretmiş bulunmaktadır.

KANALLAMA NEDEN KÖTÜ?

Bunun nedenleri bir çok bilimsel araştırma ile tespit edilmiştir. Genel olarak,

- Kanallama çalışmalarının nehir taşmasını önlemediği ortaya çıkarılmıştır. Aksine nehrin ve çevresindeki havzanın suyu özümseme kapasitesi yok edildiği için taşkınlar daha da artmış ve nehir bunu taşıyamayarak patlamalara neden olmuştur.

- Kanallama çalışmaları, yeraltı su seviyesini düşürmüştür. Yeraltı suları, toprağın verimini sağlayan, tuzluluk oranını dengede tutan unsurdur. Yeraltı suyu çekilince toprakta tuzluluk artar ve toprak çoraklaşır.

- Kanallama ile meydana gelen drenaj sonrasında sulak alanların kuruması bölgenin iklimini, toprak yapısını ve bitki örtüsünü etkilemiştir. Sulak alanlar ormanların yaklaşık 4 katı oranında karbondioksit emme kapasitesine sahiptirler. Havayı temizlerler ve iklimi tüm canlılar için yaşanabilir hale getirir. Toprağı ve suları -içme suları dahil- tarımsal atıklardan arıtırlar. Sulak alanlar tahrip olduğunda en başta bitkiler ve yaban hayvanları, daha sonra da insanlar bundan olumsuz etkilenecektir.

- Kanallama çalışmaları erozyonu artırır ve doğal kaynakların boşa gitmesine neden olur.

- Kanallama çalışması, sulak alanların arıtma kapasitesini yok ederek denizleri de kirletir.

- Kanallama çalışması nehrin ekolojik ve hidromorfolojik yapısını ağır biçimde bozmak demektir. Bunun nehir açısında sonuçları da ağır olacaktır. Bir nehir, etrafındaki bitki örtüsü, kenarlarının gerisindeki taşma alanı, zengin dip yapısı, içindeki oyuklar, adacıklar ve bunun gibi morfolojik yapılar ve nihayet barındırdığı doğal hayatı ile birlikte yaşar. Kanallama çalışması bu yapıların tümünü, dolayısıyla sağlıklı nehri öldürür.

Bu gibi nedenlerle, ABD ve Avrupa Birliği gibi gelişmiş toplumlarda kanallama çalışmaları uzun süredir terkedilmiştir.

Halen başta Missisippi ve Missouri Nehirleri olmak üzere, Amerika'nın önemli nehirlerinde milyonlarca dolar harcanarak kanallamanın zararlarını bertaraf etmek ve nehri eski haline geri getirmek için restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir. ABD, 20nci yüzyılın ilk yarısında, bu gibi ekolojiyi bozan uygulamalar nedeniyle en verimli topraklarını Meksika Körfezinin tabanına yığmıştır.

Avrupa Birliği kanallamayı uzun zaman önce yasak etmiş ve bozulan büyük nehirlerini restorasyona almıştır. Bunların en önemlilerinden birisi Danimarka'nın en büyük nehri olan Skjern Nehri Havzasının restorasyonu projesidir. Bu proje 1998'de başlamış ve 2002 yılında bitirilmiştir. Proje ile tarlaya dönüştürülmüş olan sulak alanlar geri getirilmiş ve nehir eski haline yakın bir şekle getirilebilmiştir. Sonunda hem yöre kazanmış, hem de nehir eski ekolojik durumuna getirilmiştir. Tarlaların sulak alan haline getirilmesiyle ortaya çıkan maliyet, sulak alanlarda rekreasyonel ve turistik faaliyetler ile karşılanmıştır.

BÜYÜK MENDERES NEHRİNDE KANALLAMA

Büyük Menderes Nehrinde de DSİ 21.Bölge Müdürlüğü tarafından bir kanallama çalışması yapılmıştır. Çalışmanın detayları ve kapsamı hiçbir yerde yayımlanmamış ve kamuoyu ile paylaşılmamıştır.

*Çalışmadan önce ve yapılırken Çevresel Etki Değerlendirmesi yapılmamıştır.

*Çalışma sırasında ilgililerin görüşlerine başvurulmamıştır.

*Kanallama çalışmasının fayda-maliyet analizi yayımlanmamıştır.

*Çalışma esasen, AB Su Çerçeve Direktifine aykırıdır.

*Kanallama çalışması sırasında sulak alanlar, barajlar ile bağlantı ve diğer çevresel faktörler değerlendirilmemiştir.

*Kanallama ile Büyük Menderes Nehrinin doğal yapısı bozulmuş ve nehirdeki doğal hayat yok edilmiştir.

*Kanallama çalışmasının, nehrin aşağı kısmında taşkın açısından ne gibi sonuçlar doğuracağı hakkında bir çalışma yapılmamıştır.

RESTORASYON GEREKLİ

- DSİ Büyük Menderes Havzasındaki kanallama çalışmalarına derhal son vermelidir.

- Kanallama yapılmış olan kısımlar, bir restorasyon yapılarak eski durumuna getirilmelidir.

- Taşkınların vermiş olduğu maddi zararın önüne geçilmek için, yeni bir proje hazırlanmalıdır.

- Bu proje, nehrin yatağında doğal önleyiciler olan ekolojik yapıların kurulmasını ve nehir etrafında uygun yerlerde sulak alanlar oluşturulması ve eski sulak alanlarla nehrin bağlantısının tekrar kurulmasını içermelidir.

- Bu amaçla, taşma durumunda su altında kalması gereken kesimlerdeki özel araziler ya satın alınmalı ya da kiralanarak uzun süreli sulak alana dönüştürülmelidir.

Unutulmamalıdır ki, Büyük Menderes'i Büyük Menderes yapan, Aydın Ovasını da yağ-bal akar hale getiren binlerce yıldır devam eden taşkınlardır.

Mehmet Ekizoğlu

21 Şub 2007

YANAN ORMAN ALANLARINA YİNE ORMAN DİKİLMELİDİR

“Yanan orman alanlarına zeytin fidanı dikelim!”

Aydın Valisi Mustafa Malay, Türkiye’nin, özellikle de Aydın’ın verimli topraklara sahip olduğunu ve her tür bitkinin yetişebildiğini belirterek “Yanan orman alanlarına her sene ürün alabileceğimiz, artı değer getiren zeytin ağacı dikelim” dedi.
Vali Malay, orman alanlarına zeytin ağacı dikilmesi görüşünü Orman Bakanı’na ve Orman Genel Müdürü’ne de ilettiğini ancak kendilerinden bu konunun bir kanun sorunu olduğu yanıtı aldığını belirterek şunları söyledi.
“Onlar kanun meselesi dediler. Şartlara göre kanunları değiştirmek lazım. Başka bölgelerde çamın yerine başka bir şey dikilmeyebilir. Ama Aydın’da böyle bir şey yok. Bir karar verilir. Burada ne faydalı olacaksa, bölgenin insanına hangi ağaç, hangi meyve faydalı olacaksa onu dikmemiz lazım. Benim görüşüm yanan ormanların yerine zeytin ağacı dikmek lazım. Ama kanun meselesi dendi kaldı.”


YANAN ORMAN ALANLARINA YİNE ORMAN DİKİLMELİDİR.

Doğayı bazen yanlış anlıyoruz. Severken öldürmek diye bir şey vardır. Hepimiz doğayı seviyoruz, ama bu öldüresiye bir sevgi.. Uzaktan görüp, resimlerde, yazılarda doğayı sevmek bazen onu yanlış anlamaya sebep oluyor.

İlk bakışta çok makul, mantıklı ve doğa dostu görünen fikirler, aslında düşünüldüğünde öyle olmayabiliyor.

Aydın Valisi Sn. Malay, yanan orman alanlarına, "her sene ürün alabileceğimiz artı değer getiren" zeytin dikilmesi gerektiğini ve bunun için "kanun sorununun" aşılabileceğini belirtmiş.

Sayın Valimiz için bir "sorun" olan kanun, aslında doğanın gereklerinden ve koruma ihtiyacından gelen bir zorunluluktur.

Asıl tabiatı gereği, yüksekliği, toprak yapısı, iklimi ve su yapısı gereği orman olan arazilerin hep öyle kalması gerekmektedir. Bu bir alt bitki birliği olan zeytinliklerin sağlığı, insan yaşamının kalitesi ve doğal yaşamın sürdürülebilirliği açısından gereklidir. Özetle yanan orman alanlarına, zeytin değil, orada botanik açıdan ne gerekiyorsa o bitki topluluğu dikilmelidir. Aydın ilimizin sınırları içindeki orman yapısı ve yüksekliği, genelde çam bitki topluluklarını içermektedir. Bunun bir alt katında da karışık maki bitki topluluğu bulunmaktadır. Her ikisi de bitkisel ve fauna zenginliği açısından birer hazine niteliğindedir. İnsanlar ürün olarak toplamıyor diye faydasız diye bakmak, doğayı anlamamak ve doğaya zarar vermek demektir.

Eğer yanan orman alanlarını zeytinlik haline getirirseniz;

  • Bu bölgelerin hava ve toprak yapısı, yeraltı su düzeni ve yağmur suyu tutma oranı değişecektir. Bu değişiklik olumlu bir değişiklik olmayacaktır.
  • Açıklamada da belirtildiği gibi, ürün almak için orman alanlarındaki insan faaliyeti artacak ve bu ileride orman-insan çatışması doğuracak, mahkemelere yeni orman-köylü davaları intikal edecektir.
  • Artan insan varlığı ve faaliyeti ormanlarda yangın tehlikesini kesinlikle artıracaktır. İnsan faaliyetinin artışı ile yeni yollar açılmak durumunda kalınacak ve bu yeni yerleşim yerlerine ve orman varlığının giderek yokolmasına sebebiyet verecektir.
  • Zeytinliklerin bu yörelere yayılmasıyla, yağhaneler de ormanlara yaklaşacak ve doğal olarak yapılaşma ve kirlilik başgösterecektir.
Ormanlara zeytin dikilmemelidir. Ormanlara, yine hakettiği orman ağaçları dikilmelidir. Maki gereken yere maki, çam gereken yere çam, meşe gereken yere de meşe dikilmelidir. Aydın'ın uzun vadeli kazancı da buradadır.

Zeytinciler ve zeytincilik için bir şey yapılmak isteniyorsa, çabalar eldeki zeytinliklerin ıslahına, sulanmasına ve hasadında akılcı yöntemlerin yaygınlaştırılmasına yoğunlaşmalıdır.

Mehmet Ekizoğlu

19 Şub 2007

HAPPY BIRTHDAY, DUCKS UNLIMITED!

İngilizce başlığımı lütfen hoş görün. Bu istisnayı hakediyorlar.

Ducks Unlimited adlı sulak alanların korunması amaçlı ve ABD orijinli avcı örgütü geçen ay 70 yaşına girdi. Bu yaş günü için Ducks Unlimited gönüllüleri pasta falan kesmediler. Ne mi yaptılar? Onun yerine dünyanın gelmiş geçmiş en büyük koruma projesini başlattılar. “Wetlands for Tomorrow” (Gelecek için Sulak Alanlar) adlı bu program kapsamında, 7 yıl içerisinde sulak alanların korunmasına ve restorasyonuna yönelik olarak 2 milyar dolara yakın para toplamayı ve bu paranın hepsini doğa için harcamayı hedefliyorlar.

Örgütün Başkan Yardımcısı Don Young, “Başarımızın hepsi, amacımızı anlayarak zamanını, enerjisini ve parasını bu yola sarfeden gönüllülerimize aittir.” Diyor. Gerçekten de kurulduğunda birkaç inanan avcı ile işe başlayan Ducks Unlimited, şu anda 750 bin dolayında üyeye ve dört ülkede yaklaşık 5 bin yerel teşkilata sahip..

Ducks Unlimited’e “iyi ki doğdun” diyoruz ve çalışmalarının ülkemiz avcılarına ve tüm yetkililere örnek olmasını diliyoruz.
Resimde DU'nun yerel bir temsilcisi, orman ördekleri için tahtadan yuvalar kurarken çocuklarıyla birlikte görülüyor.

Mehmet Ekizoğlu

14 Şub 2007

YENİ ASIR'A TEŞEKKÜRLER

Yeni Asır Gazetesi Yayın Grubu Başkanı Sayın Osman Gençer, 14 Şubat 2007 tarihli ve Yeni Asır Diyor ki adlı köşesinde, sulak alanlarla ilgili yazıma yer vermiştir. Kendisine desteği ve duyarlılığı için çok teşekkür ederim. Daha önce de Gediz ve Küçük Menderes Nehirleri hakkında duyarlılığı artırma yönünde çok çalışmaları olan ve kampanyalar yürüten Yeni Asır Gazetesi'nin tüm basına örnek olmasını diliyorum.

Mehmet Ekizoğlu


Yengeç babasını öldürür.. Karınca annesini ısırır.. Yeteneksiz yönetici de..

13 Şub 2007

ÇÖZÜM: SULAK ALANLAR

Hindistan'ın Kalhana Bölgesindeki 12nci yüzyıldan kalma Rajatarangini tapınağında çok ilginç bir söz var, devlet ve bürokrat ile ilgili: "Yengeç babasını öldürür ve beyaz karınca annesini ısırır ama yeteneksiz Kayastha (yönetici), güçlendiğinde, herşeyi mahveder."

Büyük Menderes Nehri hakkında çok yazdık, çizdik ama yazmaya da devam edeceğiz. Bugüne kadar sorunları anlatırken en büyük talihsizliğin yetki karmaşası olduğunu ve bugüne kadar yapılanların bilinçsizce yapıldığını izah etmeye çalıştık.

Sağlıklı nehirler

Çok eski bir çevre örgütü olan Izaak Walton League of America, bildirilerinden birisinde der ki: "Sağlıklı nehirlerin kenarlarında bitkiler olur, etrafında menderesler yaparak ilerler ve nehir içi derinlikler, havuzlar ve tepecikler ile kaplıdır. Kenarlar ve nehir içi düzeltilip duvar haline getirildikçe nehirin akış hızı artar, dibinde yavaşlatan ve tutan bir yüzey kalmadığı için felakete hazır hale gelir. Kenarları düzeltilmiş ve ağaçları sökülmüş nehirler erozyona ve sel felaketine yol açarlar."

Büyük Menderes Nehri sağlıklı bir nehirdi. Çevresinde ağaçları ile, nehir tabanının çeşitliliği, menderesler yaparak ilerlemesi, adaları, bırakarak ovamıza hediye ettiği küçük gölleri ile çok güzel bir nehirdi. Buna bir örneği nehrin Koçarlı Ovasındaki küçük bir kısmında hala görebiliyoruz. Ekteki uydu fotografı Büyük Menderes'in etrafında yeşerttiği alanı çok iyi gösteriyor.

Neydi ne oldu?

Şimdi kenarları mühendislik ile bozuldu. Ağaçlar söküldü ve yakıldı. Nehir dibi kazınarak yüzeyi bozuldu. Kenralarındaki gölcüklerin de ölüm fermanı kesildi. Gerek bağlantı sularının kesilmesiyle, gerekse belediyeler tarafından dökülen çöp ve molozlar ile.. Ekteki ikinci resim ise bu çalışmanın yapıldığı alandan bir kesiti gösteriyor. Çarpıcı olması için Akçay'ın, ağaçları sökülmüş, dibi kazınmış ve kenarları set haline getirilmiş nehre döküldüğü noktasını aldım. Akçay sanki asıl nehir de, Büyük Menderes bir kanalmış gibi...

Çözüm

Halbuki sel felaketinin önüne geçebilecek en büyük ve en masrafsız mekanizma doğal sulak alanlardır. Yarım hektarlık bir sulak alan, 4 milyon litre su tutma kabiliyetine sahiptir (Kaynak:EPA, Amerikan Çevre Koruma İdaresi).

Büyük Menderes Nehrinin geçtiği yerlerdeki sulak alanlar "bataklıkların kurutulması" kampanyasıyla Cumhuriyetin ilk yıllarında itibaren, en çok da 1950li yıllarda kurutularak bugünkü pamuk tarlaları oluşturulmuştur. Aynı zamanda nehrin kollarının üzerine barajlar da inşa edilmiştir. Tarım için alınan bu önlemler düzenlenirken, nehrin ne yapacağı hiç akla gelmemiştir. Bu doğaldır. O zamanlar bütün dünyanın yapmakta olduğu şey budur. Ancak zaman değişmiştir. Bilim ilerlemiş ve set inşa etme, kapak yapma, kenarına taş koyma gibi tedbirler geride kalmıştır.

Artık Büyük Menderes Nehrini eski haline getirmeye başlamanın zamanı gelmiştir.

Bu neye yarayacak?

Birincisi Aydın Ovasına yarayacak. Büyük Menderes taşkınları ile, sulak alanları ile iklimimizi ve toprak yapımızı tarım için desteklemeye devam edecek.

İkincisi insanımızın içme suyuna yarayacak. Global ısınmanın, yeraltı ve yerüstü sularının fevkalade önem kazandığı şu günlerde, içme ve kullanma suları atıklardan, tarımsal ilaç artıklarından sulak alanlarca temizlenecek ve salgın hastalıklar ve kanser vakaları azalacaktır.

Üçüncüsü ise yıkıcı sel felaketlerinin önüne geçilmesidir. Seller ve yıkıcı taşkınlar, sulak alanların emici özelliği ile durdurulacaktır. Halen uygulanan eski yöntemlerle Büyük Menderes daha da hızlandırılmakta ve yıkıcılığı artırılırken yararlanılamadan suları, tabir caizse "def edilmektedir".

Bir başka yarar da, doğal hayata habitat sağlanması olacaktır ki, kurulacak tesislerle, bu gençler için eğitim alanı, bilimadamları için hazır laboratuvar ve insanımız için gezi ve eğlence merkezleri demektir.

Az bir fedakarlıkla kurulacak olan sulak alanlar, bir çok zararın önüne geçecek ve beraberinde bir çok faydayı da sağlayacaktır. Bunu gerçekleştirecek bilgi birikimi üniversitelerimizde mevcuttur. Yeter ki bilinç ve irade olsun.

Mehmet Ekizoğlu